5 Aralık 2012 Çarşamba



IRAK KÜRDİSTAN’IYLA ‘İTTİFAK’ YETER Mİ?



Bir dönem çevresindeki tüm ülkelerle ilişki kurma iddiasında olan Türkiye’nin şimdilerde neredeyse sorunlu olmadığı tek kesim Iraklı Kürtler. Uzun yıllar tepeden baktığı, küçümsediği hatta 1 Mart tezkeresi ile zapturapt altına almayı amaçladığı Irak Kürdistan’ı Türkiye’nin tek ‘müttefiki. Türkiye-Irak Kürdistan’ı ilişkisinde bir beis yok; hatta son yılların en olumlu adımı. Kürtlerin de Ortadoğu’da uzun yıllar sonra bir özne olarak da öne çıktığı biliniyor. Türkiye’nin, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının akrabalarının yaşadığı bölgelerdeki Kürtlerle kucaklaşması, gelecekte birlikte yaşama projeleri oluşturulması hatta sınırların görünmez kılınması önümüzdeki dönem ciddi olarak düşünülmesi gereken bir konu. Buraya kadar sorun yok. Ancak, kendi Kürt sorunun çözemeyen, topyekûn bir demokratikleşmeyi gerçekleştiremeyen Türkiye’nin hem Irak Kürtleriyle birlikte olması hem de bölgede örnek ülke olma iddiası ne kadar gerçekçi? Ya da soruyu şöyle sorabiliriz: Kendi Kürdüyle kavgalı hatta vekilini cezaevine göndermeye niyetlenen bir Türkiye’nin Iraklı Kürtlerle ittifakı ne kadar gerçekçi ve inandırıcı olabilir?

IRAK KÜRDİSTAN’I VE SONRASI
Bu uzun girizgahın serencamı sıfır sorun politikasından bugün gelinen nokta ve Irak’taki Maliki hükümetiyle Iraklı Kürtlerin karşı karşıya gelmesi. Çünkü bir dönem Irak’ta her kesimle ilişkisi olan Türkiye bugün sadece Kürtlerle ilişki kurabiliyor. Politikasını da Iraklı Kürtlerle birlikte yürütmek zorunda. Tarihin bir cilvesi Türkiye’yi Iraklı Kürtlere, Iraklı Kürtleri de Türkiye’ye zorunlu kıldı. İyi de oldu.

Zaten, Radikal İki’de yazılarımda ‘Türkiye’nin sıfır sorun politikası iyi ama sadece Türkiye’nin niyeti yetmez’ derken bugün gelinen noktayı kastediyorduk. Bu nedenle Türkiye’nin etrafındaki coğrafyada gelinen noktanın iki ana nedeni mevcut: Birincisi, Arap ayaklanmalarının devamı olan Suriye’deki durum, ikincisi, Türkiye’nin farklı dengeleri hesaba katmadan, dağınık, gücünün ötesinde ve kaldıramayacağı fazlalıkta, abartılı bir retorikle politika yürütmesi. Şu an itibariyle Türkiye Irak merkezi hükümeti köprüleri atmış durumda. Türkiye, Tahran, Bağdat ve Şam ekseninde Sünni politikaları önceleyen bir ülke olarak algılanıyor. Irak’ta son haftalarda gerginlik doğrudan Türkiye’yi ilgilendirmiyor gibi görünse de Türkiye Irak Merkezi hükümeti ile Iraklı Kürtler arasındaki çekişmenin merkezinde. 
İşlerin bu noktaya varmasında Bağdat’ın payı büyük ama Ankara’da bu durumdan muaf değil. Irak Başbakanı Maliki anayasayı ihlal ederek Saddam Hüseyin benzeri bir çizgiyi tercih ederek içişleri, savunma gibi önemli iki bakanlıkla merkez bankasını kendisine bağlarken, yargı üzerinde baskı oluşturdu. Sünni kökenli Cumhurbaşkanı Haşim’i idama etti. Türkiye Haşimi’ye sığınma hakkı verdi ve AK parti kongresinde konuşma bile yaptı. Ankara ve Bağdat Suriye konusunda karşılıklı ağır ithamlarda bulundu. Maliki yönetimi Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Ağustos ayında Kerkük’ü ziyaretini, kendilerine haber verilmediği gerekçesiyle egemenlik haklarının ihlali olarak değerlendirdi. Ayrıca normal bir vatandaş olarak Türkiye’den Irak Kürdistan’ına vizesiz gidip Kürdistan topraklarında rahatça dolaşılabilirken Kerkük dahil Irak’ın diğer bölgeleri için vize almanız gerekiyor. Bu yıl hac mevsiminde yüzlerce hacı adayı Irak Kürt bölgesinden giriş yaptığı için geri dönmek zorunda bırakıldı.

PETROLÜN ROLÜ VE KERKÜK
Ankara, Irak Kürdistan’ından ham petrol ithal etmeye başladı. Merkezi hükümet bunu anayasa aykırı olduğunu söylüyor. Kürtlere göre bu normal çünkü kendi bölgesindeki petrolü kendilerini çıkarabileceğini söylüyorlar. Irak Kürdistan’ında günlük 200 bin varil petrol üretiliyor. Türkiye’nin üretimi ise 70 bin. Irak Kürdistan’ı ile Türkiye arasındaki 300 kilometrelik boru hattının 70 kilometresi bitmiş durumda. Merkezi hükümet ise buna misilleme olarak TPAO’nun lisansını iptal etti. İki ülke arasındaki ticaret 12 milyar dolar. Maliki yönetimi Türk şirketlerine ambargo koyup iş vermemeye başladı. Bu da Türkiye’nin giderek Kürt bölgesine çekilmesi anlamına gelecek. Kürtlerle Maliki’ye bağlı askerlerin (Irak ordusu değil) Kerkük’ün güneyindeki Şii Türkmen kenti Tuzhurmatu’de karşı karşıya mevzilenmesi asıl can alıcı konuyu da gündeme getirecek. Irak Kürdistan’ı Kuzey Irak denilen ve sadece Erbil ve Süleymaniye’den oluşan bölge değil. Kürtler şu anda itilaflı olsa bile Musul’a kadar olan bölgeyi kendi sınırları olarak kabul ediyorlar. Bu henüz anayasal olarak karara bağlanmış değil ama Kerkük de bu sınırlar içinde. Türkiye bugüne kadar Kerkük’ün Kürtlerin yönetimine verilmesine karşı çıkan Arap-Türkmen görüşünü savunuyordu. Kürtler ise Kerkük’ün Arap-Kürt-Türkmenler tarafından ortaklaşa yönetilebileceğini ama Kürdistan sınırları içinde kalmasını talep ediyor. Peki, Bağdat hükümetiyle köprüleri atan bir Türkiye bugüne kadar savunduğu tezi ne yapacak? Kerkük konusunda kiminle birlikte hareket edecek?

Suriye, İran derken Irak’taki bu kaygan zemin Türkiye’nin Ortadoğu politikasında bazı konuları hesaplamadığını ya da mevcut duruma göre ani politika değişikliğine gittiğini gösteriyor. Bölgede sınırların yeniden çizileceği yıllara doğru ilerliyoruz. Türkiye’nin her durumu ‘sıfır sorun’, ‘oyun kurucu’, ‘oyun bozucu’, gibi tanımlamalarla sürekli kavramsallaştırma çabaları inandırıcı olmaktan uzak. Bu henüz bir omurganın oluşmadığını gösteriyor. Türkiye’nin herkesle eşit mesafe politikasından vazgeçmemesi, ama hepsinden önemlisi, laik demokratik yapısıyla örnek olması gerekiyor. Bu, Iraklı Kürtlerle ‘ittifak’ yaparken BDP milletvekillerini Meclisten çıkarmaya çalışmakla  gerçekleşmez.

Mete Çubukçu 2/12/2012 RADİKAL İKİ





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder