IRAK KÜRDİSTAN’IYLA ‘İTTİFAK’ YETER Mİ?
Bir dönem çevresindeki tüm ülkelerle ilişki kurma
iddiasında olan Türkiye’nin şimdilerde neredeyse sorunlu olmadığı tek kesim
Iraklı Kürtler. Uzun yıllar tepeden baktığı, küçümsediği hatta 1 Mart tezkeresi
ile zapturapt altına almayı amaçladığı Irak Kürdistan’ı Türkiye’nin tek
‘müttefiki. Türkiye-Irak Kürdistan’ı ilişkisinde bir beis yok; hatta son
yılların en olumlu adımı. Kürtlerin de Ortadoğu’da uzun yıllar sonra bir özne
olarak da öne çıktığı biliniyor. Türkiye’nin, Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarının akrabalarının yaşadığı bölgelerdeki Kürtlerle kucaklaşması,
gelecekte birlikte yaşama projeleri oluşturulması hatta sınırların görünmez
kılınması önümüzdeki dönem ciddi olarak düşünülmesi gereken bir konu. Buraya
kadar sorun yok. Ancak, kendi Kürt sorunun çözemeyen, topyekûn bir
demokratikleşmeyi gerçekleştiremeyen Türkiye’nin hem Irak Kürtleriyle birlikte
olması hem de bölgede örnek ülke olma iddiası ne kadar gerçekçi? Ya da soruyu
şöyle sorabiliriz: Kendi Kürdüyle kavgalı hatta vekilini cezaevine göndermeye
niyetlenen bir Türkiye’nin Iraklı Kürtlerle ittifakı ne kadar gerçekçi ve
inandırıcı olabilir?
IRAK KÜRDİSTAN’I VE SONRASI
Bu uzun girizgahın serencamı sıfır sorun
politikasından bugün gelinen nokta ve Irak’taki Maliki hükümetiyle Iraklı
Kürtlerin karşı karşıya gelmesi. Çünkü bir dönem Irak’ta her kesimle ilişkisi
olan Türkiye bugün sadece Kürtlerle ilişki kurabiliyor. Politikasını da Iraklı
Kürtlerle birlikte yürütmek zorunda. Tarihin bir cilvesi Türkiye’yi Iraklı
Kürtlere, Iraklı Kürtleri de Türkiye’ye zorunlu kıldı. İyi de oldu.
Zaten, Radikal İki’de yazılarımda ‘Türkiye’nin sıfır
sorun politikası iyi ama sadece Türkiye’nin niyeti yetmez’ derken bugün gelinen
noktayı kastediyorduk. Bu nedenle Türkiye’nin etrafındaki coğrafyada gelinen
noktanın iki ana nedeni mevcut: Birincisi, Arap ayaklanmalarının devamı olan
Suriye’deki durum, ikincisi, Türkiye’nin farklı dengeleri hesaba katmadan,
dağınık, gücünün ötesinde ve kaldıramayacağı fazlalıkta, abartılı bir retorikle
politika yürütmesi. Şu an itibariyle Türkiye Irak merkezi hükümeti köprüleri
atmış durumda. Türkiye, Tahran, Bağdat ve Şam ekseninde Sünni politikaları önceleyen
bir ülke olarak algılanıyor. Irak’ta son haftalarda gerginlik doğrudan
Türkiye’yi ilgilendirmiyor gibi görünse de Türkiye Irak Merkezi hükümeti ile
Iraklı Kürtler arasındaki çekişmenin merkezinde.
İşlerin bu noktaya varmasında Bağdat’ın payı büyük
ama Ankara’da bu durumdan muaf değil. Irak Başbakanı Maliki anayasayı ihlal
ederek Saddam Hüseyin benzeri bir çizgiyi tercih ederek içişleri, savunma gibi
önemli iki bakanlıkla merkez bankasını kendisine bağlarken, yargı üzerinde
baskı oluşturdu. Sünni kökenli Cumhurbaşkanı Haşim’i idama etti. Türkiye Haşimi’ye
sığınma hakkı verdi ve AK parti kongresinde konuşma bile yaptı. Ankara ve
Bağdat Suriye konusunda karşılıklı ağır ithamlarda bulundu. Maliki yönetimi
Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Ağustos ayında Kerkük’ü ziyaretini, kendilerine
haber verilmediği gerekçesiyle egemenlik haklarının ihlali olarak
değerlendirdi. Ayrıca normal bir vatandaş olarak Türkiye’den Irak Kürdistan’ına
vizesiz gidip Kürdistan topraklarında rahatça dolaşılabilirken Kerkük dahil
Irak’ın diğer bölgeleri için vize almanız gerekiyor. Bu yıl hac mevsiminde
yüzlerce hacı adayı Irak Kürt bölgesinden giriş yaptığı için geri dönmek
zorunda bırakıldı.
PETROLÜN ROLÜ VE KERKÜK
Ankara, Irak Kürdistan’ından ham petrol ithal etmeye
başladı. Merkezi hükümet bunu anayasa aykırı olduğunu söylüyor. Kürtlere göre
bu normal çünkü kendi bölgesindeki petrolü kendilerini çıkarabileceğini
söylüyorlar. Irak Kürdistan’ında günlük 200 bin varil petrol üretiliyor.
Türkiye’nin üretimi ise 70 bin. Irak Kürdistan’ı ile Türkiye arasındaki 300
kilometrelik boru hattının 70 kilometresi bitmiş durumda. Merkezi hükümet ise
buna misilleme olarak TPAO’nun lisansını iptal etti. İki ülke arasındaki
ticaret 12 milyar dolar. Maliki yönetimi Türk şirketlerine ambargo koyup iş
vermemeye başladı. Bu da Türkiye’nin giderek Kürt bölgesine çekilmesi anlamına
gelecek. Kürtlerle Maliki’ye bağlı askerlerin (Irak ordusu değil) Kerkük’ün
güneyindeki Şii Türkmen kenti Tuzhurmatu’de karşı karşıya mevzilenmesi asıl can
alıcı konuyu da gündeme getirecek. Irak Kürdistan’ı Kuzey Irak denilen ve
sadece Erbil ve Süleymaniye’den oluşan bölge değil. Kürtler şu anda itilaflı
olsa bile Musul’a kadar olan bölgeyi kendi sınırları olarak kabul ediyorlar. Bu
henüz anayasal olarak karara bağlanmış değil ama Kerkük de bu sınırlar içinde.
Türkiye bugüne kadar Kerkük’ün Kürtlerin yönetimine verilmesine karşı çıkan
Arap-Türkmen görüşünü savunuyordu. Kürtler ise Kerkük’ün Arap-Kürt-Türkmenler
tarafından ortaklaşa yönetilebileceğini ama Kürdistan sınırları içinde kalmasını
talep ediyor. Peki, Bağdat hükümetiyle köprüleri atan bir Türkiye bugüne kadar
savunduğu tezi ne yapacak? Kerkük konusunda kiminle birlikte hareket edecek?
Suriye, İran derken Irak’taki bu kaygan zemin
Türkiye’nin Ortadoğu politikasında bazı konuları hesaplamadığını ya da mevcut
duruma göre ani politika değişikliğine gittiğini gösteriyor. Bölgede sınırların
yeniden çizileceği yıllara doğru ilerliyoruz. Türkiye’nin her durumu ‘sıfır
sorun’, ‘oyun kurucu’, ‘oyun bozucu’, gibi tanımlamalarla sürekli
kavramsallaştırma çabaları inandırıcı olmaktan uzak. Bu henüz bir omurganın
oluşmadığını gösteriyor. Türkiye’nin herkesle eşit mesafe politikasından
vazgeçmemesi, ama hepsinden önemlisi, laik demokratik yapısıyla örnek olması
gerekiyor. Bu, Iraklı Kürtlerle ‘ittifak’ yaparken BDP milletvekillerini
Meclisten çıkarmaya çalışmakla
gerçekleşmez.
Mete Çubukçu 2/12/2012 RADİKAL İKİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder