22 Nisan 2013 Pazartesi


  

TÜRKOSFER’İ UNUTUN

 21.03.2013 RADİKAL İKİ 

Yeni Osmanlı, Neo Osmanlı derken Financial Times patentli yeni bir kavramımız oldu: Türkosfer. Kavram, Ortadoğu’da son yıllardaki gelişmeler, Arap ayaklanmaları, Türkiye’deki Kürt meselesini çözüm çabası, Suriye’deki kirli savaşa bağlı olarak bölgede sınırların değişebileceği ihtimali ile birlikte Türkiye’nin yükleneceği rol ve yaratacağı atmosferden söz ediyor
Gazetenin yazarlarından David Gardner “Orta Doğu'daki sınırlar İngiliz ve Fransızların emperyal hedeflerine uygun bir şekilde yüz yıl önce ayırmasından bu yana ilk kez bu kadar tehlike altında. Erdoğan Orta Doğu'daki sınırları çözebilecek bir ipliği (Kürt sorunu) eline almış olabilir" diyor. Burası doğru. Hükümetin Kürt/PKK sorununu çözüm girişiminde bölgedeki tehlikeli gidişat ve Suriye’de önümüzdeki dönem olabileceklerin etkisinin olduğu yadsınamaz. Çünkü Kürt/PKK sorununu çözemeyen, kendi vatandaşlarıyla barışık olmayan bir Türkiye’nin iddia edildiği gibi dışarıdaki sorunları çözmesi ya da bazılarının niyetlendiği ‘emperyal” vizyonu hayata geçirmesi mümkün değil.
Gardner’ın şu satırları önemli: “Ankara, Suriye'nin kuzeyini kontrol eden PKK bağlantılı örgütün varlığını da bu sayede, bir zorluktan, fırsata çevirmeye çalışıyor”. Yani Erdoğan’ın bir yandan Türkiyeli Kürtlere verilecek tavizler azaltılmaya çalışarak Suriye ve Irak Kürtlerini de bir "Türkosfer" içine alarak Şii güçlere karşı Sünni bir blok oluşturmayı hedeflediği iddia ediliyor. Bu formül mevcut haliyle çok düşünülmüş ya da hesaplanmış gibi görünmüyor. Şimdilik taktik bir adım gibi görülebilir. Ancak, mevcut haliyle bölgeyi bir barış havzası haline getirmeyip mezhep ekseni üzerinden bölünmeye götürebilir.   


SÜNNİ/Şİİ CEPHESİ

2006 yılında İsrail Lübnan’a saldırdığında asıl hedef İran’dı. Hizbullah temizlenecek ve İran yolu açılacaktı. Bir yanda Suriye-Hizbullah-Hamas ve İran yani ‘Direniş Cephesi’ diğer yanda Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün ve İsrail yani ‘mutediller’ cephesi vardı. Türkiye ortada gibi görünmesine rağmen ilk cepheyi destekliyordu. Suudi Arabistan’ın Türkiye’yi Sunni cephesine çekmek için harcadığı çabalara rağmen Türkiye o dönem Sünni cephesine mesafeli durmuştu.
Şimdi bölgede hava değişti. Arap ayaklanmaları ile Müslüman Kardeşlerin yönetime gelmesiyle birlikte (her ne kadar kabul etmese de) yükselen Sünni havanın en büyük destekçisi Türkiye. Suriye’deki savaşta bu net olarak ortaya çıktı. Türkiye’nin Irak merkezi hükümetindeki Şii yapıyla arası bozuk. Iraklı Kürtlerle ise en iyi dönemini yaşıyor. Gardner’ın sözünü ettiği yeni yapılanma ya da Türk iklimi de bunun üzerine oturtulmak isteniyor: Suriye’deki Sünnilerle  Iraklı Sünniler bir araya gelebilir, Filistin’de Hamas da bu cepheye katılır.  Yani Sünni Arap, Sünni Türk ve Sünni Kürtlerin bir araya geldiği Sünni/mezhebi bir ittifak. Bu yapının karşısındaysa İran-Hizbullah ve bölgedeki Şiilerden oluşan bir karşı cephe.
Ancak mikro düzeyde Iraklı Kürtlerin etnik tercihinin mezhepten önce geldiği bilinir. Makro düzeyde ise böylesi bir Sünni atmosferde Suudi Arabistan, Katar ve Mısır’ı hesap etmeden hareket edemezsiniz. Suudiler ve Katar’ın yani Vahabi ve Selefi anlayışların genel anlamda Türkiye’nin ‘liderliğine’ bakışını nasıl olacağı tahmin edilebilir. Hepsinden önemlisi bu atmosfer sonuçta gelip İran’a dayanır. Türkiye ile İran’ı karşı karşıya getirir. Böyle bir manzara bölgede nasıl bir kaosa yol açacağını, mezhep üzerinden yürümenin ileride ne gibi  tehlikeler içerdiğini bilmek için uzman olmaya gerek yok. Yani son kertede Türkosfer için kendi içinde barışmaya çalışan bir ülkenin dışarıda yeni maceralara kalkışması projesi denebilir.

ORTAK GELECEK İÇİN ORTAK BARIŞ
Beri yandan Öcalan’ın medyaya yansıyan ama uzun yıllardır savunduğu model ne şu anki görüşme sürecinde ele alınan konulara ne hükümetin kafasındakine ne coğrafyadaki realiteye uyuyor. Öcalan devletsiz bir model öneriyor. İsmini de Kürt Konfederalizmi koyuyor. Şöyle diyor Öcalan: “Kürt Konfederalizmi ileride AB gibi bir sisteme dönüşebilir. Demokratik Ortadoğu Konfederalizmi’ne gidebilir. Bu konuda anayasada engel çıkarılmayacağına inanıyorum”.  
Öcalan’ın tarif ettiği şekil demokratik özerkliğin üst aşaması:   “Demokratik Ortadoğu Konfederasyonu”, Misak-ı Milli sınırlarına dokunmuyor, devlet kurma amacı taşımıyor. Sisteme göre, devlet, Kürtlerin siyasi varlıklarını tanıyacak. Dört ayrı ülkede yaşayan Kürtler arasında devletsiz yerel yönetimler oluşturulacak, kendi aralarında siyasi, kültürel ve ekonomik ilişkiler geliştirilecek, Türkiye Kürtleri ise önderlik rolü oynayacak”
Türkiye, Irak, İran ve Suriye Kürtlerini kasteden Öcalan diğer ülkelerdeki Kürtlerin de demokratik özerklik çerçevesinde yapılanacağını hesaplıyor. Suriye Kürdistan’ı en azından özerk bir yapıya doğru gidiyor ama İran’da böyle bir durum yok şimdilik. En önemlisi bağımsız bir devlet kurma yolundaki Iraklı Kürtlerin  demokratik özerklik gibi bir kavramı kabul edeceklerini düşünmek pek mümkün görünmüyor. Barzani gibi kendini bölge Kürtlerin lideri olarak gören, bağımsızlık yolunda ciddi adımlar atan, kurumları olan, ekonomik olarak giderek zenginleşen bir yapının Öcalan ve Türkiyeli Kürtlerin liderliğini kabul edeceğini düşünmek zor.
Bu formülde Türkosfer hem var hem yok. Kürtlerin 4 parçada özerk olup konfederasyona gittiği, Bir ayağı AB diğer ayağı Ortadoğu’da olan Türkiye’nin de dahil olduğu Ortadoğu Demokratik Konfederasyonu gayet olumlu bir proje. Olumlu, ama ütopik gibi görünüyor. Şu anda devam eden anayasa tartışmalarına bakınca bunu çok erken olduğu ve görüşmelerde sanki tarafların yaklaşımının birbirini tutmadığı görülüyor. Olması gerekense Türk-Kürt Federasyonu’dur. Türk ve Kürtlerin birlikte kuracakları bir federasyon bölgeye yayılmak adına değil Türklerle Kürtlerin birlikteliği ve kardeşliği için önemli.
  
PKK/Kürt sorunu çözümü çerçevesinde sağlanacak barış büyük stratejik hesaplardan çok insani açıdan,  helalleşme açısından çok önemli. Bu barış büyük stratejik, taktik hesaplardan önce gelmeli.  Kürtlerin Türkiye’yle barışmasının yolu da buradan geçer, Gardner’ın kavramsallaştırıp bazılarının utanarak da olsa hoşuna giden Türkosfer’le değil.
Kısaca bu sürece Türkiye’nin büyümesi, ekonomik olarak çağ atlaması, bölgede önemli aktör olması açısından değil kendi vatandaşları ile barışması gibi daha insani açıdan bakmak gerekir. Bu sorunu çözdükten sonra Türkiye’nin büyüyecekse yolu açık olsun. Ama bunun Türkosferle olmayacağını söylemek ve burasının Ortadoğu unutmamak gerek.