22 Ekim 2014 Çarşamba

Sınırdaki, hatta içimizdeki tehlike: Peşaver sendromu

Koalisyonun Suriye planının ilk ayağı IŞİD’e yönelik hava harekâtı, ikincisiyse belli sayıda muhalifin eğitilip-donatılacak ‘yeni bir muhalif ordu.’ İsmi de herhalde ‘Yeni’ Özgür Suriye Ordusu olur. Çünkü Türkiye’de örgütlenen, Türkiye’nin örgütlediği eskisinin hükmü kalmadı. Hatta bazıları şu anda El Kaideci Nusra Cephesi, İslami Cephe içinde, bir kısmı da IŞİD içinde olabilir.
Plana göre yeni ordunun belli sayıda askeri Türkiye’de eğitilecek, elemanlar MİT tarafından seçilecek; diğer kısmı da Suudi Arabistan’da şekillenecek.

Soru çok

Yeni ordu bir süre sonra eskisi gibi olabilir mi? Saf değiştirip silahlarını kendilerini örgütleyen ülkelere çevirebilir mi? Ya da başına buyruk çetelere dönüşebilir mi? Verilen silahlar ‘ılımlı’olmayan grupların eline geçebilir mi?
Yanıtı zor ama olmaması için de bir neden yok.
Öncelikle Türkiye’de eğitileceklerin MİT tarafından seçilecek olma gerekçesi PKK ya da PYD sızmalarını önlemek. Peki. Ama diğerlerinde güvence nasıl sağlanacak?

Hem paralı hem ‘ılımlı’

Seçilecek kişiler Suriye’nin yerli unsurları. Hoş, Suriye savaşının pek yerli olma durumu kalmadı gibi. Herkes birileri, bir ülke adına ve finansman kaynağına göre örgütlenip savaşıyor. Karşısında güçlü bir yapı gördüğünde saf değiştirebiliyor. Üstelik eğit–donatın hepsi ücretli asker olacak.
“Eğitilip-donatılacak olanlar ‘ılımlılar’ arasından seçilecek”deniliyor. Ilımlı tanımlamasının kimi kapsadığı, kimin ılımlı olup olmadığı bilinmiyor. Suriye’de alanda ılımlı kaldı mı o da meçhul.

Takibi güç

Şu anda Suriye’de, sahadakiler cihatçı akımların neredeyse her tonunu temsil edenler. Aralarda kalın çizgiler olanlar var, hafif gri hatlar bulunanlar da; geçişkenlikler söz konusu. Çoğunun ismi bir iki ay içinde değişebiliyor, finansman sağlayan ülkenin talebine göre ismini koyan vb.
Velhasıl bu yapıları takip etmek bayağı güç. Yani ‘ılımlı’nın net bir tarifi yok. Ancak, seçilecekler insanların bu grupların içinden belirleneceği kesin. Çünkü başka silahlı muhalif grup yok. Güvenmek gerekiyor mu? Bunun başta ABD olmak üzere eğitip donatacaklar düşünecek elbette.

Aşiretler faktörü

Suriye’de yapılmak istenen, 2007’de Irak’ta uygulanan Sahva hareketinin benzeri. Ama Irak’ta El Kaide’ye karşı örgütlenen Sahva hareketinin temelini Sünni bölgesindeki aşiretler oluşturmuştu.
Aşiretlere ödenen para ve silahlar karşılığında plan tuttu ve bir süreliğine El Kaide geriletildi. Üstelik o dönemler Sünniler Irak siyasetine katılma konusunda ABD’den destek de bulmuştu, yani şimdiki gibi dışarlıklı hissetmiyordu.

Garantisi yok

Muhalifleri örgütleyenler aşiret bazında çalışmalar yapıyor mu henüz bilmiyoruz.  Ancak, Irak formülünün Suriye’de tutmasının garantisi yok.

Avantaj ve dezavantajlar

Suriye’deki avantaj ise bu silahlı, ücretli savaşçıların Irak’takine göre daha gelişkin silahlarla donatılacak ve arkalarını Türkiye ve Türkiye sınırına dayayacak olmaları. Bu lojistik destek konusunda sıkıntıları olmaması anlamına geliyor.
Dezavantajlar ise işin paralı olması, sayılarının az, karşılarında da IŞİD gibi bir örgüt ve Esad rejiminin olması.
Bu örnekler dünyada pek tutmuyor. Dışarıda eğitilenler içeriye girince tavır değiştirebiliyor ya da doku uyuşmuyor. Irak savaşı öncesi Çekoslovakya’da eğitilenler üç günde çözülmüştü. Suriye’dekilerin muhtemelen savaş tecrübesi daha fazla olacak.

En büyük risk Peşaver sendromu

Geçmiş tecrübelere bakılarak en büyük riskin Peşaver sendromu olduğu söylenebilir.  Nedir Peşaver sendromu? ABD etiketli, Suudi finansmanlı, Pakistan istihbaratı eğitimli Taliban’ın Peşaver’de örgütlenip ardından Pakistan’da hala devam eden problemlere neden olması.
Pakistan’da eğitilen Taliban toplumsal dokuya sirayet etmiş, o dokuyu belirlemiş ve Pakistan’ın kuzeyini Taliban yurduna çevirmiş, Pakistan Taliban’ı da o yapıdan doğmuştu.

Türkiye’de de altyapı hazır

Benzer riskler Türkiye için söz konusu olur mu? Suriyeli muhalifler sonradan Türkiye’de ne gibi sorunlar yaratır?
Şimdilik bilmiyoruz. Ancak, yeter miktarda Suriyeli mültecinin sınır kentlerinde olduğu vakıa; bir toplumsal altyapı hazır.
Bekleyip göreceğiz. Pakistan’da yaşananların bumerang etkisini gördük; gün gelip kendisini yetiştireni vurdu, Pakistan Taliban’ hala ülkenin başına bela. Bunu biz değil Pakistan’da Taliban’ı örgütleyen istihbarat subayları söylemişti.

Suriye sınırlarımızın içinde!

Amerikalılar planı desteklese de Vietnam’dan bu yana eğit donat tarzı orduların pek işe yaramadığını yakın zamanda dile getirenler var.
Vietnam, Afganistan, El Salvador hatta Irak’ın Sünni bölgesi uzaktaydı. Suriye ise yanı başımızda; hatta sınırlarımızın içinde.

9 Ekim 2014 Perşembe


Kobane: Kürtler ile Türklerin yeni bir gelecek kurması için dönüm noktası
4.10.2014   diken com
IŞİD sonunda Kobane’nin kapısına dayandı. ‘Hattın altında olacaklar’, ‘hattın üstündeki’ gidişatı da belirleyecek. Çünkü sınırın iki yanında yaşayanları sadece bir tren yolu ayırıyor; aynı toprağın insanlarını, akrabalarını.Bu tren yolunun üstü Türkiye, altı Suriye’dir. Fransızların bir yüzyıl önce çizdikleri sınır da her iki tarafındakiler için rayların uzandığı bir yoldur sadece. Kısa süre önce ‘hattın altına’ geçerken IŞİD Kobane kapılarına dayanmak üzereydi. Kent boşaltılmış, eli silah tutan genç erkek ve kadınlar dışında herkes Türkiye tarafına geçmek zorunda kalmıştı. Artık kenti ve bölgeyi savunan YPG’nin de kenti sınırlarına çekilip, yeni bir savunma hattı oluşturduğunu biliyoruz.
ABD’nin tavrı sorgulanıyor
Kobane sokaklarında dolaşırken şunu görmek mümkün: Eldeki olanaksızlıklara ve silah gücündeki dengesizliğe rağmen, Kobane ‘insan gücü ve direnci’yle savunuluyor. IŞİD’in her türlü ağır silahla saldırdığı ve çok rahat davrandığı biliniyor.
Kobane’dekiler ise bir yandan kent savaşına hazırlanırken, bir yandan da Amerika’nın IŞİD’i belli yerlerde neden vurmadığının yanıtını arıyor. Bu yanıtı arayanlardan biri de, PYD Eşbaşkanı Asya Abdullah. Abdullah Amerikan uçaklarının Irak’ta yaptığını Suriye’de yapmadığını söylüyordu.
Çevre köylerden destek
Sınırın Suriye tarafında ele geçirdiği eski Esad karakollarına hakim olan IŞİD’in rahatlığını, Türkiye sınırından çıplak gözle görmek mümkün. Çevre köylerden destek aldığı belli. Zaten mülteciler de anlatıyor: “Önce çeteler köyü bastı, sonra Arap komşularımız yağmaladı” diye. Yani Kobane civarındaki köyleri de rahatlıkla kullanabiliyorlar. Güneydeki Rakka hattından her türlü lojistiği sağlayabiliyor. Kobane’deyse mühimmat sınırlı.
Türkiye, Kobane’nin düşmesine izin vermemeli
Şimdi soru şu: Kobane düşer mi? Normal şartlarda düşmez. Kent savunmasını ya da kent savaşını daha iyi bilen YPG’liler direnir. Amerikan hava saldırısı IŞİD’e darbe vurur, Türkiye’nin artacağı adımlar kenti rahatlatır. Kobane’nin düşmesine izin vermemeli.
İki halkın tarihinde önemli bir hafıza
Moda olduğu üzere stratejik, jeostratejik ve de ne anlama geldiği belli olmayan ucu açık birtakım iri analizler ve hesaplamalar yerine, ileriye yönelik, Kürtlerle Türklerin tarihinde çok önemli bir hafıza oluşturabilecek bir ilişkinin harcı Kobani’de karılabilir. Kobani hafızalarda Kürtlerle yeni bir gelecek kurma açısından önemli bir dönüm noktası olabilir.
Kobane’nin düşmesinin siyasi, psikolojik ve tarihi etkileri olacaktır. Birincisi, kent düşerse katliam yaşanır; ikincisi, böyle bir durum insanların hafızasında Türkiye’nin pozisyonunu farklı bir yere oturtur; üçüncüsü, tarihin olumsuz sayfalarına biri daha eklenir. Çözüm süreci açısından önemini anlatmaya gerek bile yok zaten…
Türkiye kısa sürede adım atmalı
Kobane’nin düşmesi zaten birkaç noktada Türkiye’ye komşu olan IŞİD’in koca bir kenti ele geçirip, Türkiye’ye coğrafi olarak tepeden bakması ve geniş bir bölgede yönetime sahip olması demek.
Türkiye’nin geleceği için hattın altında IŞİD’le mi, yoksa Kürtlerle mi yaşamak hayırlı? Kobane düştükten sonra IŞİD’le savaşmanın bir anlamı kalacak mı? Türkiye’nin Kobane konusunda kısa sürede adım atması gelecek açısından en hayırlısı olacaktır.




Tampon bölge: Ne için ve kime karşı?
25.9.2014
diken com
Düşman IŞİD olunca bu kez ABD’nin hava harekatına ‘Hayır’ diyen yok.
Usulen itiraz edenler bile durumdan pek şikâyetçi değil. Örneğin, Rusya, İran, Suriye Ulusal Muhalefeti, Şam rejimi… Türkiye de önce olmaz diyordu, şimdi cephenin bir yerlerinde.
Herkes sonrasını düşünüyor
Yani son üç yıla bakacak olursak Suriye meselesinde yan yana gelmeyen farklı ülkeler ‘bir arada.’ Ama herkes harekâtın sonrasını düşünüyor.
Rusya ABD saldırısının uluslararası hukukun ihlali olduğunu söylerken aslında derdi bu işin Şam rejimine uzayıp uzamayacağı. Keza İran da aynı düşüncede. Yoksa IŞİD’in bombalanmasına ses çıkaracak halleri yok. Başından bu yana zaten belli radikal örgütlerin temizlemesi gerektiği görüşündeydiler.
Muhalifler asıl Şam’ın vurulmasını istiyor
Suriye Ulusal Muhalefeti üç yıldır dış müdahale çağrısı yapıyordu. Ama bu kez pek sesleri çıkmıyor; onlar Şam’ın bombalanmasını istiyor çünkü.
Üstelik sadece IŞİD değil, Nusra, Ahrar ul Şam gibi örgütler de hedefte. Nitekim henüz Suriye Ulusal Muhalefeti’nden Amerikan operasyonuna destek gelmiş değil. Beklentileri IŞİD’den sonra Şam’ın vurulması. Bu da pek kolay değil tabii ki.
Ancak herkes hava saldırısının IŞİD’e askeri açıdan darbe vuracağını, ama IŞİD’i ya da IŞİD zihniyetini yok etmeyeceğini biliyor.
Türkiye tam ne yapacağını bilemiyor
Türkiye’ye gelince. Sorun o kadar karmaşık ki Türkiye tam ne yapacağını bilemiyor. Harekata bir biçimde dahil olacak ama tampon bölge, uçuşa yasak bölge, güvenlikli bölge, güvenlikli cep vb. birçok fikir jimnastiği söz konusu.
Tampon ve uçuşa yasak bölge, Suriye’de iç savaşın başlangıcında ortaya konan ama kabul görmeyen bir plan. Türkiye hala bu planın peşinde. IŞİD’i terör örgütü ilan eden Türkiye, rehinelerin kurtulmasından sonra artık daha rahat, ama Ankara sanki gözünü işin sonrasına da dikiyor.
Sorular
Türkiye açısından birinci soru: IŞİD sonrası operasyon Şam’ı da içine alacak mı?
İkincisi, tampon bölge sınırını ne kadarını kapsayacak? 1.5 milyon mülteci geldikten sonra tampon bölge bir işe yarayacak mı? Üstelik fiili olarak 2,5 yıldır bir tampon bölge zaten söz konusu. Peki, tampon bölgeyi kim kuracak, kim güvenliğini sağlayacak? BM bu fikre katılacak mı? Tampon bölge Esad’a mı, IŞİD’e mi karşı olacak?
Üçüncüsü, ve hepsinden önemlisi Türkiye’nin tampon bölge vs. derken Suriyeli Kürtler, PYD ve silahlı kanadı YPG ile ilişkileri ne olacak?
Dördüncüsü, biz kendi aramızda tampon bölgeyi konuşuyoruz ama dünyada pek kimsenin gündemi bu değil gibi. Mantık açısından Türkiye’nin tek başına Suriye içlerine girip güvenlikli alan oluşturacağına ihtimal vermek de zor.
PKK ile görüşme YPG ile çatışma!
Üçüncü soruya odaklanmakta yarar var. PKK liderliği ile yasal çerçevede çözüm görüşmeleri yapan Ankara’nın örgütün Rojava’daki kolu YPG ile çatışması mantıklı gelmiyor. Normal koşullarda hem eşyanın tabiatına aykırı hem de çözüm sürecini sekteye uğratacak bir durum.
Mantıklı olan, her iki cephede de çözüm sürecini çabuklaştıracak girişimlerde bulunmak; Kobane’ye yönelik saldırı karşısında Kürtlerin yanında olmak.
Çünkü Türkiye geçmişte kendi Kürt meselesi olan bir ülke durumundaydı. PKK’yı silahsızlandırma, yasal adımlar, reformlarla çözüm daha kolaydı, hala da öyle.
Ama bugün artık mesele Türkiye’nin sorunu olmaktan çıkıyor, bölgesel hale geliyor. İşin Rojava, Irak Kürt Bölgesi kısmı da var. Türkiye, Suriye Kürtlerinin de kendi masasında bir yerlere oturabileceğini düşünmek zorunda.
Kürtler can, Türkiye Şam derdinde
Rojava’yı içine alacak bir tampon bölge fikrinin hiç hayırlı olmayacağı, üstelik Suriye’de işleri içinden çıkılmaz hale getireceği ortada.
Ne diyelim Suriye’de Kürtler IŞİD karşısında can, Türkiye ise Şam derdinde.