26 Haziran 2015 Cuma




KOBANİ: IŞID NİYE SALDIRDI?




IŞİD’in Kobani saldırısı son dönemin en büyük sivil katliamlarından. Ancak saldırının yöntemi, zamanlaması ve hedefi akıllara pek çok soruyu getirmekte.
Tel Abyad’dan kovulan IŞİD’in bir anda tüm bölgeden çekildiğini ya da eylem kapasitesinin azaldığını düşünmek yanıltı. Üstelik IŞİD gibi asker sivil, çoluk çocuk ayırt etmeden katledebilen bir anlayış için hedef bulmak da zor değil maalesef.
Bu açıdan IŞİD’e karşı mücadelede tedbiri hiçbir zaman elden bırakmamak ‘bu iş bitti ‘ dememek gerek gerek. Bu sadece Suriye halkı için değil komşu memleketler için de geçerli.

Peki IŞİD neden Kobani’ye saldırdı?

İNTİKAM: Kobani IŞİD açısından bir kırılma noktasıydı. Bölgede kendilerini karşı doğrudan direnen neredeyse sadece Kürtler oldu. Kürtler ÖSO’ya bağlı Fırat Volkanı adlı grupla IŞİD’e karşı günlerce savaştı ve Kobani’de kazandı. IŞİD bu yenilgiyi unutmuyor. Kobani’ye saldırarak hem Kobani hem de Tel Abyad’ın intikamını almak istedi.

PSİKOLOJİK ÜSTÜNLÜK: Kobani’de yenilen IŞİD bölgedeki psikolojik üstünlüğü tam olmasa da belli oranda yitirdi. Türkiye sınırından belli oranda uzaklaşmak zorunda kaldı. Özellikle Tel Abyad’ın da düşmesi sonrası sınırla bağı daha da azaldı. YPG ve Fırat Volkanı grubu ( YGP içinde Arap, Hristiyan, Türk unsurlar da var) karşısında elden kaçırdığı psikolojik üstünlüğü  böyle bir saldırı ile, korku yayarak yeniden el etmeye çalıştı. Ayrıca Haseke saldırısının da aynı gün gerçekleştiğini söylemek gerek.
TARAFTARLARINA MESAJ: Kobani’den ve Tel Abyad’dan kovulan IŞID’in elinde Rakka gibi önemli bir kent ve bölge ile Cerabsul tarafındaki bölge kaldı. Kaybedilen bölgeler IŞİD militanları üzerinde olumsuz etki yapıyor ve örgüt içinde tartışmalar başlıyor, az sayıda kopuş, çok sayıda infaz gerçekleşiyor. Bu saldırılarda kendi militanların konsolide etmeye çalışıyor. Ayakta ve güçlü olduğu mesajını vermeye başlıyor.

HEDEF SAPTIRMA: Kobani katliamı ve Haseke saldısıyla, YPG’nin bir sonraki adımı olarak görülen Cerablus Afrin arasındaki bölgeye yönelik saldırıyı durdurmak. Dikkatleri Haseke ve Kobani’ye çevirmek ve Yaklaşık 400 kilometredeki Kürt hattının güvenlikte olmadığı mesajı vermekte.


SONUÇ: IŞİD belli ülkeler tarafından kullanılıyor ve ‘kullanışlı’ çok amaçlı bir örgüt niteliğinde. Kimin işine geliyorsa onunla işbirliği yapabiliyor ama bu IŞİD’in kendi başına kendi dinamiği olan ve Suriye’deki iç dinamiğin ortaya çıkardığı, iç savaşın körüklenmesiyle güçlenen bir örgüt olduğu gerçeğini de değiştirmiyor. Yani hatayı ‘orada burada’ değil Suriye’deki iç savaşın geldiği/getirildiği noktada aramak gerekiyor. Ve sınırların kim ve kimlerle daha iyi korunabileceğini bir kez daha düşünmek gerek.

22 Haziran 2015 Pazartesi



Türkiye için Tel Abyad ve sonrası…
18/06/2015 diken.com
Tel Abyad iki sene önce El Kaide’nin Suriye kolu El Nusra militanlarının da arasında bulunduğu Özgür Suriye Ordusu’na bağlı silahlı muhaliflerin eline geçmişti. Ardından, IŞİD geldi ve El Nusra ile diğer muhalifleri kovaladı. Bildik bir Suriye değiş tokuşu yaşandı yani.
Bu iki duruma da Türkiye pek ses çıkarmadı.  Oysa Tel Abyad’ın ÖSO’dan IŞİD’e geçmesi Türkiye açısından büyük bir tehlikeydi.
Ne zaman ki Kobani savaşı sonrası, YPG Tel Abyad’ı aldı, farklı sesler çıkmaya başladı. Sanki, başından beri Suriyeli Kürtlerin ilerleyişi, de facto kantonlar karşısındaki her oluşum tercih edilebilir gibi bir hava söz konusuydu.
İlk çatlak Kobani’de yaşandı. 
ABD’nin IŞİD savaşında kara müttefiki olarak Irak’ta peşmerge ve Irak ordusunu, Suriye’de YPG’yi seçmesi nedensiz değildi. Çünkü ABD cihatçı gruplarla işbirliği yapmak istemiyordu (Bu arada ABD’nin El Nusra ile el altından işbirliği yaptığını da söyleyelim).
Ama YPG yalnız değildi Kobani’de. Kobani savunmasını ÖSO’ye bağlı Fırat Volkanı adlı grup ve peşmergeyle yapmış, Türkiye de ÖSO’nun denkleme girmesini desteklemişti.
Şimdi Tel Abyad IŞİD’in elinden alınırken Fırat Volkanı adlı grup yine var. Ama nedense Türkiye bu kez grubun adını bile anmıyor. Suriye muhalefeti ‘Fırat Volkanı bizden değil’ gibi açıklamalar yapıyor.
Neden?
Suriye’de tek bir karta oynayan Türkiye yıllar önce Irak’ta olduğu gibi şimdi de Suriye’de Kürtleri hala hesaba katmamakla hata mı ediyor?   
Üstelik Türkiyeli ve Suriyeli Kürtler akraba ve sınırın iki yanında yaşıyor. Yani böylesine de nazik bir konu bu. Kobani’de görüldü bu.
Başlangıçta, yanlış bir değerlendirmeyle hesaba katılmıyorlardı belki ama Suriyeli Kürtler, Suriye’nin geleceğindeki önemli unsurlardan biri.
Tel Abyad’ın alınmasıyla Baas dönemindeki Araplaştırma politikalarının sonucu oluşan boşluklardan biri daha kapatıldı. Başından bu yana Esad rejimine ve Baas politikalarına karşı çıkanların, konu Kürtler olunca bu durumu görmezden gelmeleri de çelişki.
Şimdi ABD, YPG ve ÖSO Rakka’ya giden yolları keserek IŞİD’e karşı harekât başlatabilir.
İkinci seçenek Afrin’e doğru, batı bölgesine yönelik yeni bir muharebe.
Bu durumda Afrin bölgesi ile Kobane birleşebilir yani Suriye’deki Kürt hattı tamamlanabilir ama bu şimdilik kolay değil çünkü orada diğer muhalif gruplar var. Üstelik bu cephe Halep harekatıyla ilgili.
Ama her koşulda IŞİD Türkiye’ye yakın bölgeleri kaybediyor ki bu olumlu bir gelişme.
Peki, Türkiye, Suriye’de Kürtlerle yeni bir politika yeni bir gelecek üzerinden kafa yorması doğru olmaz mı?  Çünkü ‘büyük’ ülke ya da Ortadoğu’da önemli bir ülke olmak farklı durumlara göre farklı pozisyon alabilme ve geleceği görebilme, ön alma yeteneğiyle ilgili.
Ortadoğu için iki bildik motto vardır.
Birincisi: Ortadoğu’nun zemini kaygandır. Dikkat etmek gerekir (Biraz oryantalist bir yaklaşımdır).
İkincisi: Siz Ortadoğu’ya girerseniz, o da sizin içinize girer.
Üçüncüsü de benden:  Ortadoğu’yla ilgili yeterli birikim ve tecrübeniz yoksa yanılırsınız.
Bu üç mottoyu bir araya getirdiğimizde Tel Abyad’da olan biteni belki anlamak daha kolaylaşabilir.
Tel Abyad’da olanlar ve bundan sonra olabilecekler, dört yıl önce Suriye politikasının temelleri atılırken, muhtemel gelişmelerin hesaba katılmadığının bir göstergesi.
Esad yönetimi giderek sıkışıyor ama hep söyleyegeldiğimiz gibi Esadlı, Esadsız, parçalanmış, bölgelere ayrılmış ya da bir beş yıl daha sürecek bir iç savaşta kimsenin istediği olmayacak… Bu savaşın tahmin edilmeyen sonuçları, Türkiye dahil etraftaki herkesi derinden etkileyecek… Ve tabii ki Suriye’nin geleceğinde Kürtlerin, o ülkenin vatandaşları olarak önemli rolleri olacak ve yeni bir Suriye ülkedeki tüm gruplarla birlikte kurulabilecek.
Doğrudur, IŞİD sadece IŞİD değildir. IŞİD bir sonuçtur. Bu noktaya gelmesinde birçok gerekçe vardır.

Ama sonuçta her seçenek IŞİD ve benzeri zihniyetlerden iyidir; hem insanlık hem Türkiye için.

Suriye sınırında ne oluyor, Türkiye’yi nasıl etkiler…
14/06/2015 diken.com
Suriye’de yeni gelişmeler var. Bu gelişmeler ülkede son raunda girişin de habercisi gibi. Aynı gelişmeler, Türkiye’de siyaseti, koalisyon tartışmalarını ve partileri doğrudan ilgilendirme kapasitesine sahip.
Bunlardan biri ve önemlisi Tel Abyad’la ilgili. Anlatalım.
İşin sıcak kısmı şu: Suriye’nin kuzeyinde Kürt silahlı güçler yani YPG, Kobane ile Cizire kantonları arasındaki Tel Abyad’da IŞİD’e karşı savaşıyor, ABD de havadan vuruyor. YPG’nin yanında ÖSO’dan küçük bir birlik de var (zaten ÖSO’nun tek mevcudiyeti burada ).
IŞİD buradan sökülürse ki öyle görünüyor, Suriyeli Kürtler Kobane ile Cizire kantonu arasındaki kopukluğa son verecek, bu başlıbaşına önemli.
Dahası, İŞİD’de Türkiye sınırından uzaklaşmak zorunda kalacak.
Türkiye sınırındaki tehlikeyi YPG ve ABD temizliyor gibi görünüyor. Böylece IŞİD daha zor durumda kalacak. Görünen o ki Tel Abyad IŞİD’in elinden çıkacak.
Aksi zor görünmekle birlikte IŞİD’in buralarda üstünlüğü ele geçirmesi halinde ne olacağını düşünmek bile korkutucu ve Türkiye’deki dengeleri alt üst edebilir. Tel Abyad İŞİD’in elinde kalırsa bu Turkiye için ciddi sorun yaratabilir. Yeni bir Kobane ortaya çıkabilir.

Bu sıralarda Akçakale’ye yönelik göçün nedeni bu çatışma. İnsanlar, çatışmalardan, ama asıl IŞİD’den kaçıyor. Türkiye sınırda zorluk çıkarıyor. Bir takım ne idüğü belirsiz IŞID militanları tel örgülerin hemen diğer yanında boy gösterisi yapabiliyor. Neyse ki Türkiye sonunda sınırda bekleyenlerin geçişine izin verdi.
Türkiye’ye fatura çıkmaya başlıyor gibi
Türkiye birçok açıdan çok kırılgan bir noktada. Suriye’de rejim düşsün düşmesin Türkiye’ye fatura çıkmaya başlıyor gibi (Diyarbakır’da patlayan bombaları ve işlenen cinayetleri bu gelişmeler ışığında değerlendirmek gerek. Bu saldırıları IŞİD’in yaptirdigi iddialari var. Ama IŞİD’in gizli servisler gibi uzantıları var. IŞİD üyelerinin gizli servislere çalıştığı da biliniyor)
Türkiye YPG, IŞİD ve El Kaide’yle sınır ülkesi ve ileride kiminle komşu olacağına karar vermek durumunda.
Ne yapmalı?
Söyleyeyim: Kapılar mültecilere sonuna kadar açık olmak şartıyla artık sınırlar eskisi gibi olmamalı. İkincisi Türkiye’de koalisyon tartışmalarıyla birlikte yeni bir Suriye politikasını acilen devreye sokulmalı. Çünkü önceki çöktü.
Yani, Tel Abyad’da yeni bir Kobane sendromu yaşanmaması için dikkatli olmak gerekir; hem söylemde hem de eylemde.


9 Haziran 2015 Salı


HDP BARAJI NASIL AŞTI?
HDP’nin aldığı sonuç beklentilerin üzerinde gerçekleşti. Bunun belli nedenleri var tabii ki. Ancak en önemli sonuç 12 Eylül cuntasının Türkiye’nin önüne koyduğu o ‘utanç verici’ engelin, yüzde 10 seçim barajının yıkılması oldu.
Peki HDP barajı nasıl aştı?
Başkanlık sistemine karşı kurulan seçim stratejisi: İlk başta başkanlık rejimine karşı kurulan bir seçim stratejisinin başarısından söz etmek gerek. HDP bu konuda çıtayı en yükseğe koyarak şu ya da bu partideki ‘başkanlık sistemi’ karşıtı seçmenin desteğinin aldı.
Muhtemelen, bu konunun sonuca ne kadar etki ettiğini önümüzdeki dönemlerdeki yoklamalar ortaya çıkaracak ama‘başkanlık sistemine karşı’ kurulan seçim stratejisi iş yaptı (Ak Parti seçmeninin de başkanlık sistemine karşı olduğu da ortaya çıktı denilebilir).
Selahattin Demirtaş faktörü: Üslubu, yaklaşımı ve çizdiği lider profili, esprili yaklaşımı, dinamizmi ve en önemlisi hakiki olması birçok kişiyi ikna etti. Türkiye’nin genç ve farklı profilde lidere ihtiyacı olduğu ortaya çıktı. Arkasında sadece gönüllüler bulunmasına, seçim yarışında dezavantajlı olmasına rağmen Demirtaş seçmeni ikna sürecinde temel bir rol oynadı.
Türkiye partisi vurgusu: HDP tabii ki sadece Kürt siyasal hareketinin partisi değil, Türkiye partisi olma iddiasıyla ortaya çıktı. Gösterdiği adaylarla bunu destekledi (Adaylar her ne kadar birçok kişiyi tatmin etmese, listeler alelacele hazırlanmış olsa  bile çok tartışılmadı).
Doğu ve Güneydoğu’dan başlayalım…
HDP bölgede Ak Parti’yi rakip olmaktan çıkardı. Hemen her ilde AK parti oyları dramatik oranda düştü. Çünkü, AK Parti’nin bölgedeki özgüveni partiyi vurdu. Bölge dışından gösterilen adaylar bölgede benimsenmedi. Hatta adayların bile inancı yok gibiydi.
Ancak en büyük darbeyi Erdoğan’ın Dolmabahçe’de kurulan masanın bulunmadığı, Kürt sorunu olmadığı yolundaki sözleri vurdu.  ‘Kürt yoktur’a kadar giden söylem Kürt seçmenini HDP’ye yöneltti. İşte bu söylem örneğin Diyarbakır’da HDP’nin oylarını yüzde 80’lere kadar çıkardı. Bölgede hangi partiden olursa olsun herkes ‘çözümün devamından’ yanaydı.
Diyanet tartışması, Kürtçe Kuran konusu, HDP ve Demirtaş aleyhinde, özellikle dini konular üzerinden yapılan muhalefet, Kürtler nezdinde ilgi görmedi, hatta aksi tesir yaptı. Dindar Kürtleri bu anlamda kızdırdı.
Yatırım, istihdam ve ekonomik konular barış sürecinin arkasında kaldı. İnsanlar barış olmadan kalkınma olmaz diyerek süreçle ilgili olumsuz yaklaşıma tepki gösterdi.
Ve son olarak Kobane sürecinin devam ettiği fark edilmedi. Kobane, Kürtler nezdinde ciddi yara açan ve unutulmayan bir konu. Bölgeye hala Kobane’den cenazelerin geliyor olması, Rojava’da IŞİD’e karşı verilen savaşın devam etmesi,  hükümeti bu konuda eleştirmeleri, Suriye politikası ve IŞİD algısı son darbeyi vurdu.
Batı’ya gelince…
Batı’daki seçmen( Türk, Kürt ve oy veren herkes)  olmasaydı HDP barajı aşamazdı. Bu da Türkiye partisi iddiasının bir kanıtı oldu. İlk başta başkanlık sistemine karşı çıkanlar, sosyal demokratlar, solcular, Alevilerin bir kısmı HDP’ye yöneldi. İkincisi yeni ya da ikinci kez oy kullanan gençler, olan bitene yeter diyerek karşı çıkanlar HDP’ye yöneldi. Ama bunların bir kısmı taktik ve emanet oy sayılabilir.
Batı’da en önemli oy tabanı daha önce HDP çizgisine oy vermeyen ve entegre Kürt olarak değerlendirilen yani Ak Parti ya da CHP’ye oy veren kitlenin ve tabii ki batıdaki dindar Kürtlerin HDP’ye yönelmesi önemli rol oynadı.
Tüm bunlar toplamında Kürt kimliğinin daha öne çıktığını ve daha farkında olarak oy kullanıldığını da söyleyebiliriz.

Yeni dönem

HDP’yle yeni bir dönem başlıyor. Bu dönem her açıdan zor bir dönem; hem HDP hem de Türkiye için.
Çözüm süreci, ama en azından çatışmasızlık süreci mutlaka devam etmeli. Bu noktadan geri dönüş yok. Geri dönüldüğü noktada hem doğuda hem de batıda kaybedilir.
Türkiye’nin Suriye politikasının da eskisi gibi olmayacağını söyleyerek bitirelim.
Yeni ve sürprizli bir dönem. Ama HDP barajı patlattı.

5 Haziran 2015 Cuma



Yeni Ortadoğu (4): Ölümü Gösterip Sıtmaya Razı Etmek: IŞİD, El Nusra, Selefiler 


 5.6.2015


IŞİD ya da DAİŞ. Yeni Ortadoğu’nun yeni olgularından. IŞİD bir anlayış; barbar savaşçılar halledilse, temizlense bile-ki bu kolay değil- Vahabi/tekfirci anlayışın etkisi uzun yıllar bölgede devam edecek. Yani yeni Ortadoğu’nun önümüzdeki dönemdeki gerçekliği olacak. Üstelik, yalnız da değiller alternatifleri El Kaide ve bazı Selefi akımlar.  

IŞİD’in komşu coğrafyalara kaysa da ehven-i şer olarak gösterilmeye çalışılan Selefilik bölgede güçlenebilir. Selefi anlayış, örneğin, bugün Suriye’de adına ılımlı denilen ama ılımlılığı kendinden menkul katı bir İslami yaklaşımdan başka bir şey değil. Bu anlayış hali hazırda kamuoyuna ılımlı olarak pazarlanmaya çalışılıyor. Yani ölümü gösterip sıtmaya razı etmek gibi. 

Örnek mi? Fetih Cephesi adlı yapı. Fetih Cephesi içinde 3-5 örgüt var ama öncülüğünü El Kaide’nin Suriye kolu Nusra yapıyor. Nusra’yı öne çıkarmamak için Fetih cephesi bir kamuflaj olarak kullanılıyor. Liderleri Golani Zevahiri’ye bağlı olduklarını yineliyor vs.

Bir parantez açalım: (Şu konuda şüphe yok: Suriye bu haliyle devam etmeyecek. Zaten Suriye’den son günlerde gelen haberler bunun teyid ediyor. Rejim giderek dar bir alana sıkışıyor. Hizbullah’ın çok sayıda kaybı var. Nusra öncülüğünde Fetih Cephesi ile IŞİD iki koldan rejimi giderek sıkıştırıyor. Kimilerine göreyse rejim IŞİD’in önünü açarak, İŞİD ile Nusra’yı karşı karşıya bırakmak istiyor, bunun işiçin IŞİD’le işbirliği yapıyor. Batı’nın dikkatini IŞİD üzerinde yoğunlaştırarak rahatlamak istiyor. İsrail ise bu yeni duruma, yani Esadsız Suriye’ye göre kendini ayarlamaya çalışıyor. Ancak, Suriye’de kimsenin kafasındaki plan hayata geçmeyecek, kimsenin istediği olmayacak. Konu zaten bu değil artık. Suriye’de ‘son savaş’ yaklaşıyor. Konu rejim sonrası nasıl bir coğrafyada yaşayacağımız. Kimlerle muhatap olacağımız.) Parantezi kapatalım


IŞİD kendi dışındaki herkese düşman. Irak ve Suriye’deki otorite boşluğu nedeniyle çaresiz ve dışlanmış kitleleri kullanıyor. Dünyanın dört bir yanından gelen barbarlar da sözüm ona halifeliğin topraklarını genişletiyor. IŞİD gücünü arttırırsa  Selefiler de IŞİD’e biat edebilir. Ya da IŞİD güç kaybederse Selefiler yükselir, Kaide zaten orada. Yani alternatifler birbirine benziyor ya da iki yanlış bir doğru etmiyor Ortadoğu’da. Bir tür seç beğen al durumu.

Yeni Ortadoğu’nun yeni unsuru olan IŞİD, Suriye ve Irak’ta fiili bir “orta ülke”, “IŞİDistan” yaratmış durumda. Suriye’de Rakka’dan başlayarak, Irak’a doğru Anbar eyaletini de içine alan Ramadi, Musul’a kadar uzanan bir hatta (bir kısmı insansız toprak olmakla beraber) kontrolü elinde tutuyor. Suriye’nin yarısı, Irak’ın dörtte birine hakim bir güç.

Örgüt, Irak ve Suriye’de bozulan düzen ve otoritenin etkisiyle kent ve kasabalarda halkın desteğini almış bir hareket. 

ABD'nin  Türkiye, Ürdün yetiştirmeye çalıştığı Suriyeli muhalifler IŞİD'in panzehiri olamaz. Ama rejimin toptan, tüm kurumlarıyla yıkılması da IŞİD’e için çare değil. Şimdi panzehir olarak Selefiler ve bizzat Kaide olan El Nusra gösteriliyor ki Nusra Suriye muhalefetini en güçlü kolu. Zaten kimse ÖSO'dan vs söz etmiyor, öyle bir yapı da yok artık. Şimdilerde yetiştirilen muhaliflerin rejimin devrilmesi ardından IŞİD, Nusra gibi gruplara katılmayacağına dair bir garanti de yok.

İran ve Hizbullah ise madalyonun diğer yüzünde işin içinde olanlar.

Irak’ta yapılan yanlış şuydu: Ülkedeki tüm kurumsal yapılar yerle bir edildi, ordu polis, bürokrasi sıfırlandı. O insanların bir kısmı şimdi IŞİD saflarında savaşıyor, biliniyor mu acaba? Sistemi tamamen tahrip edenler pişman şimdi.

Irak’ta IŞİD’in hakim olduğu bölgelere Şii milislerin oluşturduğu grubu (Haşdi Şaabi) kullanılarak operasyon düzenlenmesi de yapılan yanlışların başında geliyor.  Her iki ülkede de önemli oranda mücadele verenler hala Kürtler. Bu bölgede doğrudan Sünni gruplar ve aşiretler desteklenerek örgütlenmeleri sağlanmalı.

Suriye için, nüanslar olmakla birlikte durum aynı. Devlet ve ordunun tamamen dağılması Suriye’deki durumu Irak’tan beter hale getirebilir. Suriye’de ayrıca mezhebi anlamda rövanşizm daha kanlı olabilir. Suriye muhalefeti olarak bilinen yapı ülkede istikrarı sağlayacak bir güce sahip değil. Üstelik Sünnilerin kendi aralarında hangi koşullarda anlaşacağı, kimi öncü olacağı bile belli değil. 

ABD'nin hava Saldırıları görece etkili ama sonuç getirici değil.  Zaten bundan sonra IŞİD bulunduğu Suriye ve Irak’tan çatlak bulduğu bölgelere kaymayı sürdürecek, Yemen’e, Suudi Arabistan'a oradan Kuzey Afrika’ya (Libya’da halen mevcutlar) kadar yayılacaktır.



Ne yapmalı?

Birincisi, IŞİD’e katılımın olduğu her ülke tehdit altında. Buna göre önlem almak, geri dönüşleri kontrol etmek zorunlu. IŞİD ve benzeri anlayışlarıhiçbir koşulda tolare etmemek lazım. 

Suriye’de kimsenin gerçek anlamda kazanamayacağı savaşı bir an önce ortak noktalar temelinde durdurmak (Bosna örneği), Irak’ta Sünnileri biran önce denkleme sokmak gerekiyor.


Ama yeni Ortadoğu’da yeni politikalar gerekiyor. Çünkü Orta ülke ya da IŞİDistan denilen bölge artık sadece kendi başında bir bölge değil. IŞİD sadece Suriye ve Irak’ta işgal ettiği bölgelerde değil tüm Ortadoğu’da yönetim isterken, mezhep savaşının öncüsü olmayı hedefliyor. Suriye’nin bu halinde IŞİD bu güce ulaştıysa gelecekte, rejimin yıkılmasıyla nasıl bir noktaya geleceğini düşünmek bile zor.

Hem Irak hem de Suriye’de mezhepler ve etnik ayrımlar üzerinden yapılan mücadele IŞİD’in işini kolaylaştırıyor. Rejimin yıkılmasının ardından Nusra lideri Golani Alevilere hayat hakkı tanınmadığını açıkladı. Dürziler, Hristiyanlar ne olacak? Hatta Sünnilere hayat hakkı tanınacak mı, belli değil. Bölgede hangi ülkelerin mezhepçilik yaptığı biliniyor. Bazı ülkeler bu din/mezhep savaşları ve çekişmeleri üzerinden yeni bir bölge inşa etmeye çalışıyor. Bu inşa süreci de kısa sürecek gibi görünmüyor. Ama herkes kaybedecek maalesef.

Geçenlerde yayınlanan Libya belgelerinde ABD’nin IŞİD’in yayılışı karşısında gözlerini kapadığını öğreniyoruz.

Afganistan’da yapılan yanlış da buydu. IŞİD, El Nusra ve benzeri anlayışlara göz yuman, ondan farklı amaçlarla medet uman hangi ülke olursa eninde sonunda silahın kendisine döndüğünü görecektir. Yakında Suriye’deki ‘son savaştan’ sonra…




2 Haziran 2015 Salı




DİYARBAKIR NE UMUYOR?: “BARAJ AŞILSIN, ÇÖZÜM DEVAM ETSİN.”

2.6.2015


Diyarbakır’da bir saatçi dükkânında ‘1990’larında başında Japon pazarında görüşmüştük sizinle’ deyince şöyle geriye dönüp baktım. Neredeyse 25 yıl olmuş, birçok seçimi geride bırakmıştık; en gergin ve kanlı dönemden bugünlere diye düşündüm.

Bugün Diyarbakır’da seçim havası geçmiş yıllara oranla bayağı sakin, kentte seçim havası yok değil ama sanki bir kabullenmişlik, sanki sonucu şimdiden belli bir seçim var gibi. Eski dönemlerin sürekli dolaşan seçim araçlar, her yerin bayraklandığı günlerde geride kalmış. Seçim bürolarının önünde biraz hareketlilik var; sıcak havadan dolayı akşam üstelerine doğru sohbet edip çay içmeye gelenler vb. Sanki “sonuç belli herkes Türkiye geneline bakıyor” havası hâkim kentte.

1990’lı yıllardan bugüne. Kürt Siyasal hareketi 2002’ye kadar SHP dönemi dışında parti olarak seçimlere girdi, her seferinde barajı aşma umuduyla. Ama 12 Eylül cunta anayasasını yapanların koalisyonları ama asıl Kürtlerin meclise girmesini engellemek için koyduğu baraj o kadar yüksek ki, değil aşmak yanına bile yanaşılmamıştı. 

2002’den sonra bağımsız olarak seçimlere girilmeye karar verildi bu yıla kadar öyle devam etti. 20-35 arasında milletvekili çıkarılabildi. Diğer cephede ise milli görüş kökenli partiler yer aldı. Bölgede her daim belli oranda oyları oldu.


"ÇÖZÜM PARTİSİ"

Kentte seçim havası yok gibi ama heyecan var. Heyecan sohbetlere yansıyor. Herkesin gözü 7 Haziran akşamında. Sohbetlerin baş konusu baraj meselesi; aşılıp aşılamayacağı, aşılamaz ise ne olacağı. İkinci konu çözüm süreci. Bütün Türkiye’de konuşulan iş aş ekmek işsizlik gibi konular Diyarbakır’ın da can alıcı konularından ancak baraj ve çözüm sürecinin arkasından geliyorlar. “Çözüm olmaz, barış olmaz ise iş, aş zaten gelmez, barış olmadan işin aşın anlamı yok” deniyor. Bu mevzu yani çözüm konusu kim olursa olsun herkesin üzerinde hemfikir olduğu bir mesele. Yani herkes “Çözüm Partisinin” arkasında. Kimse bulunan noktadan geri dönmek istemiyor. Bölgede çalışma yapan bütün siyasiler de bunu biliyorlar. Zaten alandaki, köylerdeki söylem, kürsüde liderlerin söylemlerinden farklı. Yani, “Kürt meselesi yoktur, Kürt yoktur, masa yoktur vb” gibi konular kürsülerde başka sokakta, seçim ofisinde başka dillendiriliyor. 

HDP’nin barajın aşıldığını savunanlar çoğunlukta ama yine herkes temkinli. Sandık sonuçları ile oynanacağını iddia edenler var. Yani bir güvensizlik söz konusu.  Peki, baraj aşılmaz ise HDP meclis dışında kalırsa çözüm süreci ne olur, sokaklar karışır mı?

Bu soruların yanıtları şimdilik belli değil. Ama kahir ekseriyet barajın aşılamaması durumunda şiddete geri dönüleceği kanısında değil. Tabii ki işin aması var. Böyle bir durumda bir kırgınlık olacaktır deniyor. Yani bu kadar uğraştık, Türkiye partisi olduk ama Türkiye bizi kabul etmedi diye düşünenler olacaktır diyenler var. Hele baraj kıl payı bir oyla kaçırılırsa.

KOBANE/IŞİD ETKİSİ

Seçim havasının sokaklara coşkulu biçimde yansımamasının en önemli nedenlerinden biri de batıda pek farkında olunmayan cenazeler. Cenazeler Türkiye topraklarından gelmiyor. Rojava’dan yani Suriye’nin kuzeyindeki Kürt bölgesinden geliyor. Çünkü IŞİD’e karşı hala kıyasıya bir savaş veriliyor. İş Kobane ile bitmiş değil. Neredeyse gün aşırı bir cenaze bölgeye, Diyarbakır’a geliyor. Kalabalıklar uğurluyor cenazeleri. Yani IŞİD’e karşı savaşmak için Kobane, Rojava’ya giden çok sayıda Türkiyeli var ve bir kısmı hayatını kaybediyor. 

İşte bölgedeki insanlar IŞİD meselesine karşı tepkili. Kobane meselesi hala bölgede sıcak ve bu nedenle geçen yıl Kobane ile ilgili söylenenler unutulmuş değil. Bu seçimde de etkisini gösterecek. Kürt kimliği, Kürt sorunu olup olmadığı hatta Kürtlerin olup olmadığı tartışmaları da bölgede sandıkta etkili olacak gibi duruyor.  

HDP’ye bakalım: İl merkezi sakin hatta sakinden öte boş bile denilebilir. Adaylar köylerde ilçelerde. Kendilerinden eminler ama işi de şansa bırakmak istemiyorlar. Baraj aşılırsa 7 ya da 8 milletvekilini alırlar. İmralı heyetinde bulunan İdris Balüken birinci sırada, emekli müftü Nimetullah Erdoğmuş, Kemal Pir’in yeğeni Ziya Pir, Altan Tan, Ezidi Feleknaz Uca ile renkli ve HDP’nin Türkiye iddiasına uygun bir liste

Ak Parti’ye gelince: Ağır toplar Diyarbakır’da. Bakan Cevdet Yılmaz, eski bakan ve kıdemli politikacı Salim Ensarioğlu, bölgenin yine bilinen isimlerinden Cizre kökenli Haşim Haşim’i. AK Parti kentin her daim güçlü partilerinden. Çünkü başka partiler olsa bile sonuca etki edemiyorlar.
HDP baraj altı kalırsa 11 milletvekilinin hepsi AK Parti’ye gidiyor. Bir ihtimal 1 sandalye bağımsız olarak seçime giren Hüda Par adayı Zekeriya Yapıcıoğlu

Şehirde farklı çevrelerden akil insanlar ne diyor: Türkiye’nin geleceği, bölgedeki sükûnet ve çözüm sürecinin devamı açısından HDP’nin mecliste olması gerekiyor. Bu AK Parti için de büyük avantaj olacaktır. Bunu söyleyenler arasında AK Partililer de var.

İş dünyası ne bekliyor?: Sermaye ve ticaret erbabı barajın aşılmasından yana. Sermaye istikrar ve güven ister. Bu da barajın aşılmasıyla sağlanır. Baraj geçilmezse dünyanın sonu olmaz tabii ki. Ama meclise olan bir HDP ile olmayan HDP’nın etkisi farklı olacaktır. 

Özetle HDP-AK Parti dinamiği bölgede Batı’ya göre daha farklı işliyor.
Diyarbakır son dönemin en sessiz ama en heyecanlı seçimine hazır. Gözlerse Türkiye’nin bütününden gelecek sonuçlarda.