TÜRKOSFER’İ
UNUTUN
21.03.2013 RADİKAL İKİ
Yeni
Osmanlı, Neo Osmanlı derken Financial Times patentli yeni bir kavramımız oldu:
Türkosfer. Kavram, Ortadoğu’da son yıllardaki gelişmeler, Arap ayaklanmaları,
Türkiye’deki Kürt meselesini çözüm çabası, Suriye’deki kirli savaşa bağlı
olarak bölgede sınırların değişebileceği ihtimali ile birlikte Türkiye’nin yükleneceği
rol ve yaratacağı atmosferden söz ediyor
Gazetenin yazarlarından David Gardner “Orta
Doğu'daki sınırlar İngiliz ve Fransızların emperyal hedeflerine uygun bir
şekilde yüz yıl önce ayırmasından bu yana ilk kez bu kadar tehlike altında.
Erdoğan Orta Doğu'daki sınırları çözebilecek bir ipliği (Kürt sorunu) eline
almış olabilir" diyor. Burası doğru. Hükümetin Kürt/PKK sorununu çözüm
girişiminde bölgedeki tehlikeli gidişat ve Suriye’de önümüzdeki dönem
olabileceklerin etkisinin olduğu yadsınamaz. Çünkü Kürt/PKK sorununu çözemeyen,
kendi vatandaşlarıyla barışık olmayan bir Türkiye’nin iddia edildiği gibi
dışarıdaki sorunları çözmesi ya da bazılarının niyetlendiği ‘emperyal” vizyonu
hayata geçirmesi mümkün değil.
Gardner’ın şu satırları önemli: “Ankara, Suriye'nin kuzeyini
kontrol eden PKK bağlantılı örgütün varlığını da bu sayede, bir zorluktan, fırsata
çevirmeye çalışıyor”. Yani Erdoğan’ın bir yandan Türkiyeli Kürtlere verilecek
tavizler azaltılmaya çalışarak Suriye ve Irak Kürtlerini de bir
"Türkosfer" içine alarak Şii güçlere karşı Sünni bir blok oluşturmayı
hedeflediği iddia ediliyor. Bu formül mevcut haliyle çok düşünülmüş ya da
hesaplanmış gibi görünmüyor. Şimdilik taktik bir adım gibi görülebilir. Ancak,
mevcut haliyle bölgeyi bir barış havzası haline getirmeyip mezhep ekseni
üzerinden bölünmeye götürebilir.
SÜNNİ/Şİİ CEPHESİ
2006 yılında İsrail Lübnan’a saldırdığında asıl hedef İran’dı.
Hizbullah temizlenecek ve İran yolu açılacaktı. Bir yanda
Suriye-Hizbullah-Hamas ve İran yani ‘Direniş Cephesi’ diğer yanda Suudi
Arabistan, Mısır, Ürdün ve İsrail yani ‘mutediller’ cephesi vardı. Türkiye
ortada gibi görünmesine rağmen ilk cepheyi destekliyordu. Suudi Arabistan’ın Türkiye’yi
Sunni cephesine çekmek için harcadığı çabalara rağmen Türkiye o dönem Sünni cephesine
mesafeli durmuştu.
Şimdi bölgede hava değişti. Arap ayaklanmaları ile Müslüman Kardeşlerin
yönetime gelmesiyle birlikte (her ne kadar kabul etmese de) yükselen Sünni
havanın en büyük destekçisi Türkiye. Suriye’deki savaşta bu net olarak ortaya
çıktı. Türkiye’nin Irak merkezi hükümetindeki Şii yapıyla arası bozuk. Iraklı
Kürtlerle ise en iyi dönemini yaşıyor. Gardner’ın sözünü ettiği yeni yapılanma
ya da Türk iklimi de bunun üzerine oturtulmak isteniyor: Suriye’deki Sünnilerle Iraklı Sünniler bir araya gelebilir, Filistin’de
Hamas da bu cepheye katılır. Yani Sünni
Arap, Sünni Türk ve Sünni Kürtlerin bir araya geldiği Sünni/mezhebi bir
ittifak. Bu yapının karşısındaysa İran-Hizbullah ve bölgedeki Şiilerden oluşan
bir karşı cephe.
Ancak mikro düzeyde Iraklı Kürtlerin etnik tercihinin mezhepten
önce geldiği bilinir. Makro düzeyde ise böylesi bir Sünni atmosferde Suudi
Arabistan, Katar ve Mısır’ı hesap etmeden hareket edemezsiniz. Suudiler ve
Katar’ın yani Vahabi ve Selefi anlayışların genel anlamda Türkiye’nin
‘liderliğine’ bakışını nasıl olacağı tahmin edilebilir. Hepsinden önemlisi bu
atmosfer sonuçta gelip İran’a dayanır. Türkiye ile İran’ı karşı karşıya
getirir. Böyle bir manzara bölgede nasıl bir kaosa yol açacağını, mezhep
üzerinden yürümenin ileride ne gibi tehlikeler
içerdiğini bilmek için uzman olmaya gerek yok. Yani son kertede Türkosfer için
kendi içinde barışmaya çalışan bir ülkenin dışarıda yeni maceralara kalkışması
projesi denebilir.
ORTAK GELECEK İÇİN ORTAK BARIŞ
Beri yandan Öcalan’ın medyaya yansıyan ama uzun yıllardır
savunduğu model ne şu anki görüşme sürecinde ele alınan konulara ne hükümetin
kafasındakine ne coğrafyadaki realiteye uyuyor. Öcalan devletsiz bir model
öneriyor. İsmini de Kürt Konfederalizmi koyuyor. Şöyle diyor Öcalan: “Kürt Konfederalizmi
ileride AB gibi bir sisteme
dönüşebilir. Demokratik Ortadoğu Konfederalizmi’ne
gidebilir. Bu konuda anayasada engel çıkarılmayacağına inanıyorum”.
Öcalan’ın tarif ettiği şekil demokratik özerkliğin üst aşaması: “Demokratik Ortadoğu Konfederasyonu”, Misak-ı
Milli sınırlarına dokunmuyor, devlet kurma amacı taşımıyor. Sisteme göre,
devlet, Kürtlerin siyasi varlıklarını tanıyacak. Dört ayrı ülkede yaşayan
Kürtler arasında devletsiz yerel yönetimler oluşturulacak, kendi aralarında
siyasi, kültürel ve ekonomik ilişkiler geliştirilecek, Türkiye Kürtleri ise
önderlik rolü oynayacak”
Türkiye, Irak, İran ve Suriye Kürtlerini kasteden Öcalan diğer ülkelerdeki
Kürtlerin de demokratik özerklik çerçevesinde yapılanacağını hesaplıyor. Suriye
Kürdistan’ı en azından özerk bir yapıya doğru gidiyor ama İran’da böyle bir
durum yok şimdilik. En önemlisi bağımsız bir devlet kurma yolundaki Iraklı
Kürtlerin demokratik özerklik gibi bir
kavramı kabul edeceklerini düşünmek pek mümkün görünmüyor. Barzani gibi kendini
bölge Kürtlerin lideri olarak gören, bağımsızlık yolunda ciddi adımlar atan, kurumları
olan, ekonomik olarak giderek zenginleşen bir yapının Öcalan ve Türkiyeli
Kürtlerin liderliğini kabul edeceğini düşünmek zor.
Bu formülde Türkosfer hem var hem yok. Kürtlerin 4 parçada özerk
olup konfederasyona gittiği, Bir ayağı AB diğer ayağı Ortadoğu’da olan Türkiye’nin
de dahil olduğu Ortadoğu Demokratik Konfederasyonu gayet olumlu bir proje. Olumlu,
ama ütopik gibi görünüyor. Şu anda devam eden anayasa tartışmalarına bakınca
bunu çok erken olduğu ve görüşmelerde sanki tarafların yaklaşımının birbirini
tutmadığı görülüyor. Olması gerekense Türk-Kürt Federasyonu’dur. Türk ve Kürtlerin
birlikte kuracakları bir federasyon bölgeye yayılmak adına değil Türklerle
Kürtlerin birlikteliği ve kardeşliği için önemli.
PKK/Kürt sorunu çözümü çerçevesinde sağlanacak barış büyük
stratejik hesaplardan çok insani açıdan, helalleşme açısından çok önemli. Bu barış
büyük stratejik, taktik hesaplardan önce gelmeli. Kürtlerin Türkiye’yle barışmasının yolu da
buradan geçer, Gardner’ın kavramsallaştırıp bazılarının utanarak da olsa hoşuna
giden Türkosfer’le değil.
Kısaca bu sürece Türkiye’nin büyümesi, ekonomik olarak çağ
atlaması, bölgede önemli aktör olması açısından değil kendi vatandaşları ile
barışması gibi daha insani açıdan bakmak gerekir. Bu sorunu çözdükten sonra Türkiye’nin
büyüyecekse yolu açık olsun. Ama bunun Türkosferle olmayacağını söylemek ve burasının
Ortadoğu unutmamak gerek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder