6 Mayıs 2013 Pazartesi



DEVLET BÖYLE BUYURDU

RADİKAL İKİ    5.5.2013 


Türkiye’de devletin genetiği değişmiyor. İktidara gelen bu genetik miras nedeniyle aynılaşıyor. Bu, kendine ‘düşman’ seçen, sürekli düşman üreten, paranoya ve provokasyon tehditli üzerinden yürüyen bir genetik miras. Yani devlet sorgulanmaz, karar alır, uygular ve vatandaş da buna uymak zorundadır mantığı şeklinde özetlenebilecek anlayış genetik kodların anahtarlarıdır. Devletin asli görevi olan vatandaşa hizmet etmek eziyete dönüşse de devletin ali çıkarları adına devletin sorgulanmasına izin verilmez. Çünkü devlet ‘güçlüdür’, “geri adım’ atmaz, ‘doğrusunu’ bilir. Aslında suçluluğunu örtmenin, unutturmanın bir yolu, kendisi ile mücadele edenlere ‘ders verme’ anlayışıdır.

Türkiye tarihinde birçok kez olduğu gibi bu yıl da ‘devlet’ Taksim’i 1 Mayıs kutlamasına kapattı. Devletin 1 Mayıs’ı Taksim’de yaptırmama gerekçesi, 1977 katliamını aydınlatmak yerine, silmektir. Türkiye’de devlet Taksim paranoyasını bu kez de bilinçli olarak aşamamıştır.Geçen yıl bayram havasında kutlanan, tek bir olayın bile yaşanmadığı göz önüne alınırsa devletin bundan rahatsız olduğu düşünülebilir. Biraz daha ileriye götürebiliriz bu iddiayı: İstanbul’da sıkıyönetim ötesi bir hava yaratıp gazlarla müdahale ederek insanlardaki 1 Mayıs ‘korkusunu’ diri tutmak.

EVE TIKALIM. GAZ ATALIM

Bu yılki ‘sıkıyönetimin’ gerekçesi şartlarının uygun olmamasıydı. Oysa Taksim Meydanının 1 Mayıs için düzenlenip tedbirlerin alınacak durumdaydı. Bu işi bilenler, sendikacı ve belediyecilerin ortak fikri bu. Sorun 1 Mayıs’ı  Taksim’de yaptırmak ya da yaptırmamak niyetiyle ilgili. Yaptırmak istemezseniz çukur gerekçesine sığınırsınız. Yaptırmak isterseniz önlemlerin alınabileceğini, çukurun demir parmaklıklara kaptılabileceğini bilirsiniz. Bunu biz değil bu konudaki uzman belediye başkanları söylüyor. Alınacak birkaç önlem, alandaki büyük çukurun önüne kurulacak  platform ile 2 alana iki koldun girip yine bir bayram yaşanabilirdi. Ama neredeyse 5 gün önceden Taksim demir parmaklıklarla çevrilerek niyet ortaya kondu. Devletin niyeti o vakit belli oldu. 1 mayıs günü ise 1970’li yıllarda bile görülmeyen uygulamalar yaşandı. Sayalım: 1970’de 15-16 Haziran İşçi eylemleri sırasında kapatılan Galata ve Unkapanı köprüleri o yıldan sonra ilk kez iki yakayı birbirinden ayırdı. Öyle ki tüm bölgedeki araç trafiğini kesmek, yayaları izole etmek bile yetmedi. Buna ister korku, ister paranoya diyelim devlet birkaç yaya bile tahammül edemeyerek iki yaka arasındaki köprüleri attı. Sokaklarda bırakın araçların geçmesini  insanların yürümesine bile verilmedi. Taksime’e çıkan her ama her sokak demir parmaklıkla çevrildi, polisler, panzerler ve TOMA’larla akşama kadar nöbet tuttu. Şişli, Mecidiyeköy ve Beşiktaş’da yine gaz stokları vatandaş üzerinde kullanılarak tüketildi.  Marjinal grup adı altında yeni üretilen bir kavramla aslında DİSK ve KESK kitleleri gazlandı. Oysa marjinal grupları (her ne demekse) barışçıl bir 1 Mayıs için yola çıkan binlerce insandan ayırmak ve bu grupları önlemek güvenlik güçlerinin göreviydi. Ama polis için genel marjinaldi. Yani bunlar DİSK, KESK, Tabipler Odası’ ve kutlama için toplanan STK’lar, meslek kuruluşlarıydı.  Bir sonraki adım anlayış olarak DEİSK ve KESK’i marjinaleştirmek olmasın? DİSK, KESK; Hak İş, Türk iş yetkilileri bir hafta önce şehrin yöneticileri ile yaptıkları fizibilete çalışmasında kutlamanın Taksim’de yapılacağını hatta 100 bin olmasa bile 50 bin kişinin alana girebileceğini, geçen yıl olduğu gibi kendilerinim sorumluluğu alabileceğini söylemesine rağmen devletin yasak duvarına çarptılar.

DEMOKRATİKLEŞME NASIL GERÇEKLEŞECEK?

Klasik ve artık bıktırıcı olan soru şu: Niye taksim’de ısrar ediliyor? Oysa bu soruyu soranlara ‘neden Taksim’e izin verilmiyor’ diye bir soru hakkı vardır. ‘Neden Taksim’ sorusunun yanıtını verelim: Londra’da, Paris’te, Moskova’da 1 Mayıs’lar neden geleneksel ve tarihsel ama hep aynı meydanlarda kutlanıyorsa o yüzden. Dünya kentlerinde 1 mayıs kutlamaları büyük ve hep aynı meydanlarına yapılıyor. Yani bu bir gelenek. Oralarda devlet de vatandaş da biliyor bunu. Kimse kimseyi engellemeye çalışmıyor. Çünkü işin normali bu. Yani kimsi kimseyi Kazlıçeşme ya da Çağlayan’a göndermeye çalışmıyor. Devlet yetkililerinin açıktan ya da ima yoluyla söyledikleri  bu yıldan başlayarak artık 1 Mayıs’ı Taksim’den uzaklaştırmak. Bu yılın gerekçesi ‘çukur’du. Önümüzdeki yılın gerekçesi şimdiden hazır: Topçu Kışlası inşaatı. Önümüzdeki yılın altyapısı bu yıldan oluşturuldu; tüm şehri kuşatıldı, tüm şehri izole edildi. Bunlar hakları ihlal ederek gerçekleşti. 1 mayıs’ta tüm kenti esir alan, insanları evlerine gitmelerine bile izin vermeyen anlayışın bir diğer amacı İstanbul halkını 1 Mayıs kutlamalarına karşı kışkırtmak.

1 Mayıs her yıl kutlanır ama her nedense devlet bunu Nisan ayında hatırlar ve yasaklama önceliğini kullanarak işe soyunur.Geçen yıl Küba, Havana’dan sonra en görkemli kutlamaya sahne olan İstanbul’un bu yıl sıkıyönetim ötesi kurallarla kuşatılması tüm dünya medyasına yansıdı. Nasıl yansımasın ki? Devletin sözünü ettiği marjinal grupları engellemek yerine herkesi evine tıktığı, kutlamak için toplanan herkesi gaza boğduğu bir ortam yaşananlar skandaldan başka bir şey değildir. Oysa şu an yaşanan barış süreci ile yumuşayan ortam, Türkiye’de barışın sağlanabileceği yönünde inancın giderek arttığı bir zemin ve hele Diyarbakır’da Abdullah Öcalan’ın bile 1 Mayıs mesajının okunduğu bir iklimde İstanbul’da bir bayram yaşanabilirdi. Olmadı. 1 Mayıs’ta yaşananlar Türkiye’nin demokratikleşmesi, demokratik, özgürlükçü, bir anayasa konusunda şimdilik pek iyimser olunmayacağını gösteriyor.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder