DEVLET BÖYLE BUYURDU
RADİKAL İKİ 5.5.2013
Türkiye’de devletin genetiği
değişmiyor. İktidara gelen bu genetik miras nedeniyle aynılaşıyor. Bu, kendine
‘düşman’ seçen, sürekli düşman üreten, paranoya ve provokasyon tehditli üzerinden
yürüyen bir genetik miras. Yani devlet sorgulanmaz, karar alır, uygular ve
vatandaş da buna uymak zorundadır mantığı şeklinde özetlenebilecek anlayış
genetik kodların anahtarlarıdır. Devletin asli görevi olan vatandaşa hizmet etmek
eziyete dönüşse de devletin ali çıkarları adına devletin sorgulanmasına izin
verilmez. Çünkü devlet ‘güçlüdür’, “geri adım’ atmaz, ‘doğrusunu’ bilir. Aslında
suçluluğunu örtmenin, unutturmanın bir yolu, kendisi ile mücadele edenlere
‘ders verme’ anlayışıdır.
Türkiye tarihinde birçok kez
olduğu gibi bu yıl da ‘devlet’ Taksim’i 1 Mayıs kutlamasına kapattı. Devletin 1
Mayıs’ı Taksim’de yaptırmama gerekçesi, 1977 katliamını aydınlatmak yerine,
silmektir. Türkiye’de devlet Taksim paranoyasını bu kez de bilinçli olarak
aşamamıştır.Geçen yıl bayram havasında kutlanan, tek bir olayın bile yaşanmadığı
göz önüne alınırsa devletin bundan rahatsız olduğu düşünülebilir. Biraz daha
ileriye götürebiliriz bu iddiayı: İstanbul’da sıkıyönetim ötesi bir hava
yaratıp gazlarla müdahale ederek insanlardaki 1 Mayıs ‘korkusunu’ diri tutmak.
EVE TIKALIM. GAZ ATALIM
Bu yılki ‘sıkıyönetimin’
gerekçesi şartlarının uygun olmamasıydı. Oysa Taksim Meydanının 1 Mayıs için
düzenlenip tedbirlerin alınacak durumdaydı. Bu işi bilenler, sendikacı ve
belediyecilerin ortak fikri bu. Sorun 1 Mayıs’ı
Taksim’de yaptırmak ya da yaptırmamak niyetiyle ilgili. Yaptırmak
istemezseniz çukur gerekçesine sığınırsınız. Yaptırmak isterseniz önlemlerin
alınabileceğini, çukurun demir parmaklıklara kaptılabileceğini bilirsiniz. Bunu
biz değil bu konudaki uzman belediye başkanları söylüyor. Alınacak birkaç
önlem, alandaki büyük çukurun önüne kurulacak
platform ile 2 alana iki koldun girip yine bir bayram yaşanabilirdi. Ama
neredeyse 5 gün önceden Taksim demir parmaklıklarla çevrilerek niyet ortaya
kondu. Devletin niyeti o vakit belli oldu. 1 mayıs günü ise 1970’li yıllarda
bile görülmeyen uygulamalar yaşandı. Sayalım: 1970’de 15-16 Haziran İşçi
eylemleri sırasında kapatılan Galata ve Unkapanı köprüleri o yıldan sonra ilk
kez iki yakayı birbirinden ayırdı. Öyle ki tüm bölgedeki araç trafiğini kesmek,
yayaları izole etmek bile yetmedi. Buna ister korku, ister paranoya diyelim
devlet birkaç yaya bile tahammül edemeyerek iki yaka arasındaki köprüleri attı.
Sokaklarda bırakın araçların geçmesini insanların yürümesine bile verilmedi.
Taksime’e çıkan her ama her sokak demir parmaklıkla çevrildi, polisler,
panzerler ve TOMA’larla akşama kadar nöbet tuttu. Şişli, Mecidiyeköy ve
Beşiktaş’da yine gaz stokları vatandaş üzerinde kullanılarak tüketildi. Marjinal grup adı altında yeni üretilen bir
kavramla aslında DİSK ve KESK kitleleri gazlandı. Oysa marjinal grupları (her
ne demekse) barışçıl bir 1 Mayıs için yola çıkan binlerce insandan ayırmak ve
bu grupları önlemek güvenlik güçlerinin göreviydi. Ama polis için genel marjinaldi.
Yani bunlar DİSK, KESK, Tabipler Odası’ ve kutlama için toplanan STK’lar,
meslek kuruluşlarıydı. Bir sonraki adım
anlayış olarak DEİSK ve KESK’i marjinaleştirmek olmasın? DİSK, KESK; Hak İş,
Türk iş yetkilileri bir hafta önce şehrin yöneticileri ile yaptıkları
fizibilete çalışmasında kutlamanın Taksim’de yapılacağını hatta 100 bin olmasa
bile 50 bin kişinin alana girebileceğini, geçen yıl olduğu gibi kendilerinim
sorumluluğu alabileceğini söylemesine rağmen devletin yasak duvarına çarptılar.
DEMOKRATİKLEŞME NASIL
GERÇEKLEŞECEK?
Klasik ve artık bıktırıcı
olan soru şu: Niye taksim’de ısrar ediliyor? Oysa bu soruyu soranlara ‘neden
Taksim’e izin verilmiyor’ diye bir soru hakkı vardır. ‘Neden Taksim’ sorusunun
yanıtını verelim: Londra’da, Paris’te, Moskova’da 1 Mayıs’lar neden geleneksel
ve tarihsel ama hep aynı meydanlarda kutlanıyorsa o yüzden. Dünya kentlerinde 1
mayıs kutlamaları büyük ve hep aynı meydanlarına yapılıyor. Yani bu bir
gelenek. Oralarda devlet de vatandaş da biliyor bunu. Kimse kimseyi engellemeye
çalışmıyor. Çünkü işin normali bu. Yani kimsi kimseyi Kazlıçeşme ya da
Çağlayan’a göndermeye çalışmıyor. Devlet yetkililerinin açıktan ya da ima
yoluyla söyledikleri bu yıldan
başlayarak artık 1 Mayıs’ı Taksim’den uzaklaştırmak. Bu yılın gerekçesi
‘çukur’du. Önümüzdeki yılın gerekçesi şimdiden hazır: Topçu Kışlası inşaatı. Önümüzdeki
yılın altyapısı bu yıldan oluşturuldu; tüm şehri kuşatıldı, tüm şehri izole
edildi. Bunlar hakları ihlal ederek gerçekleşti. 1 mayıs’ta tüm kenti esir alan,
insanları evlerine gitmelerine bile izin vermeyen anlayışın bir diğer amacı
İstanbul halkını 1 Mayıs kutlamalarına karşı kışkırtmak.
1 Mayıs her yıl kutlanır ama
her nedense devlet bunu Nisan ayında hatırlar ve yasaklama önceliğini
kullanarak işe soyunur.Geçen yıl Küba, Havana’dan sonra en görkemli kutlamaya sahne
olan İstanbul’un bu yıl sıkıyönetim ötesi kurallarla kuşatılması tüm dünya
medyasına yansıdı. Nasıl yansımasın ki? Devletin sözünü ettiği marjinal
grupları engellemek yerine herkesi evine tıktığı, kutlamak için toplanan
herkesi gaza boğduğu bir ortam yaşananlar skandaldan başka bir şey değildir. Oysa
şu an yaşanan barış süreci ile yumuşayan ortam, Türkiye’de barışın
sağlanabileceği yönünde inancın giderek arttığı bir zemin ve hele Diyarbakır’da
Abdullah Öcalan’ın bile 1 Mayıs mesajının okunduğu bir iklimde İstanbul’da bir
bayram yaşanabilirdi. Olmadı. 1 Mayıs’ta yaşananlar Türkiye’nin
demokratikleşmesi, demokratik, özgürlükçü, bir anayasa konusunda şimdilik pek
iyimser olunmayacağını gösteriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder