EL KAİDE 'SAHİBİNİ' VURUR
Radikal İKİ / 5.10.2013
Suriye’deki iç savaşın göründüğü gibi kolay bitmeyeceği sonunda anlaşıldı. Savaşın başladığı 2011’in Mart’ında 6 ay içinde Esad yönetiminin devrileceği, muhaliflerin Şam’a gireceği iddiaları arşivlerde duruyor. Artık Suriye’de diye bir ülkeden söz etmek zor. Gelinen noktada ne Esad yönetimi ne de muhalifler hayalini kurdukları Suriye’ye sahip olacaklar.Ayaklanmanın başladığında Suriye’nin farklı bir ülke ve direnç noktası olduğu, Esad rejiminin sonuna kadar, hatta ülkeyi yıkma pahasına direneceğini, farklı ülkelerin çıkar çatışmasına sahne olacağı ve bu savaşın vekalet savaşına dönüşeceğini söyleyenler haklı çıktı. Üstelik son günlerdeki gelişmeler bu vekalet savaşında bazı ülkelerin görmezden gelinemeyeceğini de ortaya çıkardı.
İRANSIZ OLMAZ!
Esad rejimi ayaklanmanın başından itibaren ne kadar zalim olabileceğini gösterdi. Bu biliniyordu. Ancak uygulanan siyasetler, Türkiye dahil her ülkenin muhalefeti kendi yanına çekme çabası, rejimi yıkma adına Suriye’ye, bir süre sonra büyük sorun yaratacak radikal İslamcı grupların girmesine göz yumulması bu ülkeyi giderek bataklık haline getirdi. Bu bataklık artık herkesi içine çekebilir ya da bu bataklıktan kimse tek başına kurtulamaz.
Suriye’deki savaş o kadar gayri insani hale gelmiş durumdaki ki vekalet ve paylaşım savaşı karşısında, insanların kimyasal silahla öldürülmesine bile pazarlık konusu haline gelebiliyor. Oysa baştan itibaren belli olan bir yanda Amerika, Suudi Arabistan, Türkiye Katar diğer yanda Rusya ve İran’ın olmadığı bir denklemin çözüm getirmeyeceğiydi. Öyle de oldu. Hatta ilk cephede, birlikte davranıyor gibi görünseler de Türkiye ile Suudi Arabistan ve Katar’ın Mısır darbesinden sonra arası açıldı. Hatta bu üç ülke muhalifler üzerinde etkili olmak için kıyasıya bir mücadele ederken, bazıları El kaide unsurlarını da destekledi. Başlangıçta Türkiye, Suudi Arabistan, Katar gibi ülkeleri bir araya getirense İran’ı denklem dışında tutma çabasıydı.
Oysa İran yeni Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile şaşırtıcı bir çıkış hem BM Genel kurulunda yumuşak bir tablo çizdi hem de Obama ile telefonda görüşerek İslam devriminden bu yana bir ilki gerçekleştirdi. Bu görüşmede İran’ın nükleer çalışmaları öncelikliydi ama konuşulmasa bile bölgede Suriye bazlı gelişmelerin etkisi olduğu söylenebilir. Ruhani İran diplomasisini kıvrak ve elastiki geleneği ile yaptığı manevra sonucu bölgede öne çıktı. Tüm bunları Suriye’deki gelişmelerden bağımsız düşünmek pek mümkün değil.. Çünkü Suriye İran için bir varoluş savaşı anlamına geliyor. Suriye’nin tamamen düşmesi (çünkü ülke yarı yarıya bölünmüş durumda) sonucu gözlerin tamamen İran’a çevrileceği asıl hedefin İran olduğunu biliniyor. Ruhani’nin bu girişimi İran’ı yeniden uluslararası sahneye döndürdü. Washington ise şimdilik Suriye üzerinden İran formülünden vazgeçmiş gibi görünüyor. Artık Rusya-İran bloğu olmadan Suriye sorunun masada dahi olsa çözülmesi zor.
EL KAİDE GERÇEĞİ
Türkiye’ye gelince. Türkiye hem hükümet nezdinde hem de medya açısından Suriye meselesinde daha düşük bir görüntü çiziyor . Artık sabah-akşam Suriye açıklaması duymuyoruz. Bu nedensiz değil. Türkiye’nin Suriye konusundaki iştahı sona ermese de kendi politikası ile Suriye’deki rejimi deviremeyeceğini anladı. Ama asıl önemlisi sınırlardan yol verilen bazı unsurların ‘bumerang etkisi’ yapabileceğini farkına vardı. Batılı medya organlarına göre bu unsurlar El Kaide bağlantılı El Nusra cephesi ve Irak-Şam İslam Devleti adındaki El kaide bağlantılı örgütler. Çünkü tecrübeler bu tür örgütlerin zaman içinde ‘sahibini’ vurduğunu gösteriyor. Tıpkı yıllar önce kuruluşunda rol oynayan Amerika, Pakistan ve Suudi Arabistan’ı vuran El kaide gibi.
Türkiye uzun süre bu örgütlerle ilgili net açıklama yapmaktan kaçındı. Ancak işin rengi El kaide bağlantılı yapıların Suriye muhalefetiyle çatışmaya başlaması ve Suriye silahı muhalefetinden bazı örgütlerin El Kaide’ye katılmaya karar vermesiyle değişti. Yani Suriye muhalefetini güçlendirmek için her yolun mübah olmadığı ortaya çıktı. Çünkü ISID adlı örgütü Türkiye karşısında bulunan Azaz kasabasını ele geçirdi. Halep’e 30 km mesafede bulunan Azaz şehri, ihtiyaçların Türkiye’den sağlanması için kullanılan güzergâhın üzerinde bulunduğu için muhalefet açısından önem taşıyor.
YOL VERMENİN BEDELİ
El Kaide’nin Azaz’ı ele geçirmesi üzerine Türkiye’deki sınır kapıları kapatıldı. Bu bir başlangıç oldu. Tabii ki tam bu sırada Nijerya’daki El Kaide baskını, Pakistan’ı Peşawer kentinde bir kiliseye yönelik El Kaide saldırısı dünyanın tepkisini çekince, Suriye’deki El Kaideciler daha görünür hale geldi. İşte bu sırada dolayı bir açıklamayı Başbakan Erdoğan’dan duyduk. 'El Kaide gibi örgütler maalesef İslam’la terör ismini yan yana getiriyor. Bunlar İslam'a en büyük zararı vermiştir" dedi.
Batılı gazetelerini iddialarına göre Türkiye önceleri, Esad’a karşı etkin bir grup olması hasebiyle, El Nusra’ya karşı biraz hoşgörüyle bakmış olsalar da, artık o dönemin kapandığı anlaşılıyor. Çünkü muhalefete giden silah ve finansmanın büyük kısmına bu örgütler el koyuyor. Türkiye’nin çelişkisi ise muhalifleri silahlandırmak isterken El Kaideyi silahlandırmış olması. Bilinçli ya da değil ama bir vaka. Amerika’nın her şeye rağmen Suriye’den uzak durma nedeni de bu. Dolayısıyla bu örgütler nedeniyle muhalefeti silahlandırmak eskisi gibi kolay da değil. bu arada Suriye’deki El Kaide’nin tepkisi de gecikmedi tabii ki. Türkiye’nin sınır kapılarını kapatması sonrası Türkiye ve Türk hükümetini hedef alan intihar saldırılı düzenleyebilecekleri belirttiler. Yani bumareng etkisinin ilk ipuçları verilmişti.
Suriye 2.5 yıldır Türkiye, bölge ve emperyal güçler için turnusol kağıdı olmaya devam ediyor. Suriye meselesi,Kimin neyi amaçladığı, kimi ne kadarını başarabileceği, kimin Ortadoğu’yu tanıyıp tanımadığını ortaya koyuyor. Türkiye’nin en azından Suriye konusunda El kaide’ye mesafe koyması gecikmiş olsa da yerinde bir adım. Umarız devam eder. Çünkü El Kaide'ye 'yol vermenin' maalesef bir karşılığı oluyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder