BARIŞ SÜRECİ OYALAMAYA GELMEZ!
Radikal İKİ/ 20.10.2013
Demokratikleşme paketine KCK’dan Ekim ayı başında bir değerlendirme geldi. Malum beklentilerin karşılanmaması üzerine yaşanan hayal kırklığı, ‘ortada süreç kalmadı’ şeklinde özetlendi. Hatta paket Qundır yani kabak olarak nitelendirildi. Bu noktadan sonra gözler tabii ki Abdullah Öcalan’a, Öcalan’ın 15 Ekim’de BDP heyetiyle görüşmesine çevrildi. Bazı çevreler, uzak ihtimal olsa da ateşkesin sona ermesi ihtimalini konuşurken İmralı’dan böyle bir karar çıkmayacağı biliniyordu.
Demokratikleşme paketi Kürtlerin asıl ve asli haklarını-beklentilerini karşılamazken, demokratikleşme paketinden bağımsız olarak süreçle ilgili birçok soru işaretleri söz konusu. Bu soru işaretleri hem Kürt siyasi hareketi hem Kürtler hem de Türkiye için geçerli. İlk soru işareti, sürecin başından bu yana bir türlü açıklığa kavuşmayan -adını ister diyalog ister ham müzakere koyalım- görüşmelerin içeriği, şekli ve gidişatıyla ilgili. Bir diğeri bazı noktalar net olsa da kimin hangi zeminde kiminle görüştüğü ve görüşen tarafların inisiyatif kullanma marjının ne olduğu.
ÖCALAN-BDP-KANDİL
Kürt siyasi ve silahlı hareketini İmralı’da Öcalan’ın temsil ettiği, inisiyatifin onda olduğu biliniyor. Ama hükümet ya da devleti kimin temsil ettiği, bu temsiliyetin garantisi hala muğlâk. Öcalan, İmralı’da devlet-hükümet adına MİT’le görüşüyor. Yıllardır siyasi zeminde politika yapmadığı savıyla eleştirilen BDP milletvekilleri belki de hiç olmadığı kadar siyasal zemini kullanıyor. BDP’liler hükümet ya da Adalet Bakanlığı’nın ‘kotası’ dahilinde Öcalan’la heyetler halinde buluşuyor. Gerektiği zaman Adalet bakanı ile bir araya geliyor, Öcalan’ın taleplerini bakanlığa iletiyor. Bu arada Kandil’in görüşleri alınıyor. Tüm bunlar kamuoyuna açık bir biçimde gerçekleşiyor. Ancak, süreç ilerlerken, hükümet BDP’ye yükleniyor, BDP hükümetin süreç konusunda ayak sürüdüğünü söylüyor. Hükümet de kendisini eleştiren vekilleri İmralı heyetinden eliyor. Eğer görüşmeler devam edecek olursa yakında BDP’den adaya gidebilecek milletvekili kalmayacak gibi. Bir yandan BDP’nin siyasi zeminde çözüm için çalışması, meclis çatısı altında politika yapması istenirken bunu sessiz sedasız, eleştiri yönetmeden yapmaları isteniyor. Ya da söylenmek istenen şu: ‘Siz bu işe fazla karışmayın. Biz liderinizle süreci yürütüyoruz’. Hatta, BDP’li vekillerin eleştirel tavrının devamı halinde yakında Adalet Bakanıyla bile görüşemeyeceğini ima edilmesi de işi giderek tuhaflaştırmış durumda. Şöyle bir hava var sanki: Öcalan MİT’le daha iyi anlaşıyor. BDP ise Kandil’le birlikte süreci zorlaştırıyor. Oysa öyle değil. Görülen o ki MİT’in yaptığı görüşmeler hükümet tarafından pek kabul görmüyor.
SÜREÇ DENETLENMELİ
Baştan beri söylediğimiz üzere, benzer süreçlerde örneğini gördüğümüz, tarafları karşılıklı olarak denetleyebilecek, atılan ya da atılmayan adımlarla ilgili tarafları sorumlu tutabilecek üçüncü bir mekanizmanın olmaması en büyük hadikap. Kimin ne taahhütte bulunup neyi yerine getirmediği bilinmiyor. Çünkü, başından bu yana üç aşamalı plan konusunda hükümet ve BDP kanadının benzer şeyler söylediği, hükümete yakın gazetecilerin üç aşamalı planı tarih vererek en ince ayrıntısına kadar yazdıkları biliniyor. Son İmralı görüşmesinden önce hükümete yakın kaynakların artık üç aşamalı plandan söz etmemesi hükümetin de süreci yavaşlattığının bir göstergesi. Çünkü sözünü ettiğimiz yazarlar hükümete ve dolayısıyla bu bilgilere yakın isimler.
BDP heyetinin her seferinde tırpanlanması, hatta son görüşmede Öcalan’ın ‘belki bir daha buraya gelemeyeceksiniz’ demesi sanki ilk günlerin umutlarını kıracak gibi görünüyor. Gelinen noktada süreç sadece hükümetin tek başına yürütebileceği bir noktadan çıkmış durumda. Devlet-hükümetin tek başına olma isteği aslında tipik devlet anlayışının tezahürü. Yani, ‘lideri ikna edersek diğerlerine ihtiyaç kalmaz’ anlayışı. Ancak, şimdiye kadar Öcalan-BDP ve Kandil’in major meselelerde farklı düşünmediği biliniyor. Üstelik sorun sadece bir istihbarat örgütünü yürütebileceğinden çok daha ağır ve kapsamlı. Sorun sadece bir güvenlik sorunu değil çünkü.
.
SİLAHA GERİ DÖNÜLEMEZ
Kandil yeniden silahlı bir geri dönüş yapmayacak ama Öcalan’ın son görüşmede söylediği gibi ‘farklı yöntemler’ denenecektir. Bu yöntemlerin yasal siyaset içinde kalması halinde hükümeti zorlayacağı kuvvetle muhtemel. Çünkü diyalog süreci başladığında sağlanması gereken tek şeyin karşılıklı güven olduğu biliniyor. Sürecin başlangıcında daha yüksek olan ‘karşılıklı güven çıtası’ aşağılara düşmüş durumda. Üstelik BDP ve Kandil’den sonra Öcalan’ın sözleri de demokratikleşme paketinden artık bir şey beklenmediğini ortaya koyarken BDP’yi yerel yönetimler aracılığıyla yeni politikalar oluşturmaya zorlayacaktır.
Türkiye yaklaşık 10 aydır insanların ölmediği bir ülke. Enseyi karartmadan bu süreci devam ettirmek ve silahları kesinlikle kullanmamak gerekiyor. Süreç tahminlerden çok fazla uzayabilir. Ama kimin Türkiye için barış istediği, kimin bu süreci sadece siyasi bir çıkar için kullandığı, oyaladığı yakın zamanda ortaya çıkacaktır. Kimse bu durumda bile 21 Mart öncesi dönüleceğini sanmamalı, ateşkesin bozulacağını düşünmemeli. Kesin olan tek şey artık geriye dönüşün olmadığı ve olmayacağı. Çünkü süreçten geri dönen taraf bu işin altından kalkamaz. Ama hükümetin seçimler sonuçlanmadan, Suriye meselesi netlik kazanmadan fazla yol almayacağı da görülüyor. Ancak Türkiye ve Kürtleri çok bekletmemek gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder