SURİYE'DE PEŞAWER YARATMAK!
22.09.2012/ Radikal İKİ
Suriye’de ayaklanma başladığından bu yana Türkiye tüm enerjisini rejimi devirmeye harcıyor. Suriye’deki askeri ve siyasi muhalefete sonuna kadar kucak açan, lojistik destek sağlayan, hatta bu yolda mezhebi bir politika izlediği eleştirilerine uğrayan Türkiye amacını bir türlü gerçekleştiremiyor. Çünkü Suriye Türkiye’ye ‘büyük’ geliyor, Suriye’de asıl oyunu iddia edildiği üzere Türkiye gibi bazı 'hayaller peşinde olanlar değil gerçek emperyaller ‘oynuyor’. Suriye rejimi eninde sonunda devrilecek ve ancak şu anki yapısıyla geleceği karanlık bir ülke olma ihtimali yüksek üstelik rejim devrildikten sonra ne olacağını bilen kimse yok.
‘Büyük oyunun küçük parçası’ olan Türkiye’nin Suriye politikası
tam bir inada dönüştü. Türkiye, Esad rejimini değiştirmek için varını yoğunu
ortaya koyarken bir türlü kendi istediği noktaya getiremedi. Şam’daki kimyasal
silah vahşetinin ardından Suriye’ye müdahale etmek için ön sırada bekleyen
Ankara Rusya’nın manevrası ve ‘gönülsüz’ ABD’nin şimdilik ikna olmasıyla yine
boşta kaldı. ABD ve Rusya Suriye’nin kimyasal silahlarını teslim etmesi
koşuluyla anlaşırken Dünya’nın ‘durup beklemeyi’ tercih ettiği bir ortamda
Türkiye ‘Suriye kapısından dönmenin’ hayal kırıklığını yaşıyor.
Bu hayal kırıklığıysa düşürülen Suriye helikopteri ve
sonrasındaki yorum, açıklamalarla giderilmeye çalışılıyor. Medya yine bildik kodlarına
dönerek, hemen ‘savaş durumuna’ geçti. Oysa Kürt meselesinin çözümüne yönelik olarak
‘savaş dilini’ yumuşatma sözleri verilmişti. Ama ‘Vurduk’, ‘Sınır İhlaline Jet
Yanıt’, ‘Esad Al sana Misilleme’, ‘Esad’a Korsan Tokadı’ gibi manşetler medyanın
milli refleksini ‘koruduğunu’ gösterdi. Dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu ‘Türkiye’nin çıkarları söz konusuysa evreni
ayağa kaldırırız’ diyerek çıtayı yükseltti.
Aslında olan biten sanki Esad rejimini yıkmak için yola çıkan Türkiye’nin
amacına ulaşamamasının yol açtığı kızgınlık, Suriye’ye yönelik bir harekatın
ABD ve Rusya tarafından durdurulmasının yarattığı hayal kırıklığı ve Haziran
2012’de Akdeniz’de Suriye tarafından düşürülen F4 uçağının intikamının alınması
gibiydi. Evet, Türkiye F4 olayından sonra sınıra yaklaşan ya da ihlal eden
Suriye birliklerini vuracağını açıklamıştı. Ankara bunu yerine getirdiğini
söylüyor ve uluslar arası kurallar gereği normal karşılanabilir. Ama,
demeçlerdeki kızgınlık gazetelerdeki hava başka şeyleri çağrıştırıyor.
SINIRLAR ZATEN İHLAL
EDİLİYOR
Şimdi gelelim sınır
ihlaline: Türkiye ayaklanma ve savaşın başlangıcından bu yana Suriye sınırın
ihlal etmekle kalmıyor, bizzat muhalifleri Türkiye’de örgütleyerek içeriye
sokulmasına göz yumuyor, yaralıların tedavileri Türkiye’de yapılıyor. İlk
başlarda Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) için yapılan bu yardımlar daha sonra her
türlü radikal İslami gruplara yol verilmesiyle devam etti. Çünkü Özgür Suriye
Ordusu içinde örgütlenen El kaide unsurları daha sonra kendi özerkliğini ilan
etti. Türkiye’nin çok net tavır koymadığı bu örgütler artık kontrol dışı. Bu
nedenle ÖSO’nun kimlerden oluştuğu da giderek muğlaklaşmış durumda. Batıda
yapılan yorumlara göre “El Nursa benzeri şeriatçı yapıların kuzeyde hakim
olmasında Türkiye’de pay sahibi”.
Biraz geriye gidip
olayları hatırlayacak olursak F4 uçağının düşürülmesi bir milat sayılabilir. Çükü
F4’ün düşürülmesine kadar Suriye ordusu kuzey bölgesini kontrol edebiliyordu. Türkiye
sınıra yaklaşan Suriye birliklerini vurulacağını açıklamasının ardından ülkenin
kuzeyi fiilen boşaltılarak bir nevi fiili tampon bölge oluştu ve o tarihten
sonra muhalifler bölgeye kolayca hakim oldu, sınır kapıları muhaliflerin ve
bazıları da şeriatçı örgütlerin eline geçti. Yani angajman kuralları dolaylı
olarak muhaliflere çalıştı. Ve o günden itibaren Irak ve Türkiye sınırından El
kaide bağlantılı, yabancı savaşçılar Suriye’ye akmaya başladı. Benzetme
yerindeyse ‘Türkiye sınırın aşağısı Taliban’ın filizlendiği Pakistan’ın
Peşawer’ine döndü’. Birçok ülkenin terör listesinde olan ama Türkiye tarafından
sadece ‘aşırı uçlar’ olarak değerlendirilen bu şeriatçı örgütlerle ilgili İngiliz
The Telegraph gazetesi şunları yazıyor: “Suriye’de
savaşan 100 bin civarında rejim karşıtı var. 10 bin kadarı El Kaide ideolojisine bağlı. 30-35 binin ise “radikal İslamcı”lardan oluştuğu farklı gruplar. ‘İslami bir niteliği’ olan ılımlı gruplara mensup muhalif
savaşçı sayısı ise 30 bin kadar. Ayaklanmanın başında muhalefet içinde bulunan laik veya saf milliyetçi gruplara bağlı olan
isyancılar ise küçük bir azınlık oluşturuyor”.
THE DAY AFTER
Özgür
Suriye Ordusu (ÖSO) ağırlıklı olarak Suriye ordusundan ayrılan askerlerden
oluşurken eski gücünde değil. Son dönemde ÖSO’ya giden silahlar El Nursa gibi
örgütlere gidiyor. Muhalifler içindeki PYD ise bu yapılardan farkı. Rojava’da
radikal İslamcı gruplarla başa çıkabilecek yegane örgüt olarak PYD-YPG öne
çıkıyor. Üstelik ülkede sayılı laik örgütlerden ve farklı bir Suriye tahayyüllü
için savaşıyorlar. Türkiye’nin ‘sinirlenmesine’ yola açan Batı’nın tereddüdü
‘bir gün sonra’ ne olacağı konusunda. Çünkü Esad rejiminin devrilmesinin
ardından ‘the day after’ sendromu yaşanıyor. Mevcut durum devam ederse Rojava dışındaki
bölgelere radikal İslamcı unsurların hakim olacağı aşikar.
Asia
Times yazarlarından Pepe Escobar’ın deyimiyle “ rejimin düşmesiyle birlikte Amerika
El Kaide’ye hava kuvvetleri bile hediye edebilir”. İşte ABD bunu göze alamıyor.
ABD’nin Suriye konusundaki çekimserliği El Nusra ve ISIS gibi örgütlerin
varlığından kaynaklanıyor. ÖSO’dan bu örgütleri temizlenmesini isteniyor.
Nitekim son günlerde belki de ilk kez ÖSO ile El El Kaide bağlantılı gruplar
çatışmaya başladı. Bu önemli bir gelişme ve dönüm noktası. Türkiye muhtemelen ‘ÖSO’yu
biz hareket geçirdik’ diyecek olsa bile asıl aktör ABD. Çünkü Türkiye hala
radikal gruplarla ilgili net bir tavır koyabilmiş değil. Ancak El Kaide
bağlantılı grupları bir anda silmek mümkün olmaz. Bütün olan bitense sadece
Suriye değil Türkiye ve tüm bölge için de tehlikeli. Zaten bu konuda hesap
yapmayan tek ülke sanki Türkiye. Oysa Suriye’de olanlar şu anda ve ileride
Türkiye’yi uzun yıllar etkileyecek kapasiteye sahip. Bu nedenle Suriye’deki kanlı
savaşta tıpkı F4 gibi Suriye helikopterinin düşürülmesi maalesef sadece küçük
birer ayrıntı. Türkiye oluşumunda kendinin de pay sahibi olduğu Suriye’deki ‘Peşawer’den
nasıl kurtulacak belli değil. Bu nedenle enerjisini Suriye’deki rejimi
devirmekten çok bir gün sonra ne olacağını hesaplamaya harcamalı. Ama görünen o
ki bunu düşünen pek yok. Şimdiye kadar hiçbir hesap yapılmadığı gibi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder