25 Mart 2013 Pazartesi




BARIŞI KİM DENETLEYECEK?

RADİKAL İKİ/ 24.3.2013


Yol haritası işliyor. Öcalan 21 Mart sonrasında sürecin devamı için “ silah meselesini hızla ve zaman kaybetmeden bir tek can dahi yitirilmeden çözmek istiyorum. Bütün bunların pratikleşmesi için yüce bir iradeyi temsil eden parlamentonun ve siyasi partilerin sunacağı desteği çok değerli buluyorum. Geri çekilmenin hızla gerçekleşmesi ve barışın kalıcı hale gelmesi için ümit ediyorum ki, parlamento da aynı hızla üzerine düşen tarihi misyonun gereğini yapacaktır” dedi. Parlamento böyle bir görevi üstlenir mi bilinmez ama meclis içi ya da dışından bir oluşumun sürecin bundan sonraki adımlarını denetleme, gözetleme görevi yüklenmesi zorunlu gibi. Bu denetleme sadece silahların susup, çekilmenin gerçekleşmesi sırasında değil daha sonraki her adım için geçerli. Bunun ancak “üçüncü taraflar” gerçekleştirebilir. Üçüncü taraf Türkiye içinden ya da dışından olabilir. Şu anki gidişat denetim mekanizmasının dışarıdan olmayacağını gösteriyor. 

Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay da üçüncü taraflar konusunda hazırlık yapıldığını ima ediyor. Atalay, “Her şeyi değerlendiriyoruz. Biz kendimiz de çalışıyoruz. Ortada analizler var. Ama vermiş olduğumuz bir karar yok. Bütün bunlar gündemde olan konular, akil adamlar gibi. Parlamentoyu bilgilendirme de gündeme gelebilir. Ama henüz karar verilmiş değil” diyor.

Üçüncü taraf ya da taraflar ileriye yönelik güven arttırıcı adımlar açısından önemli. Çünkü devlet ve PKK’nın yıllardır süren görüşme süreçlerinde en büyük engelin tarafların birbirine olan güvensizliği olduğu biliniyor. Bu güvensizlikte taraflar haklı olmakla birlikte varolan süreçte durumun değişmesi gerekiyor. Şimdi, Öcalan’ın talebi ile hayata geçen ilk adımın karşılığı. Bu adımların somut karşılığı olan, inandırıcılık taşıyan ve süreci bir sonraki aşamaya taşıyacak nitelikle olması gerekir.

Uzun yıllara yayılmış, topluma farklı anlamlarda nüfuz etmiş, her kesimde farklı travmalar yaratmış bu savaşta silahların susmasının ardından çok daha karmaşık süreç bekliyor bizleri.
Zaten son adımın atılmasına yani nihai barışa kadar onlarca sıkıntılı noktanın yaşanacağı da bir vaka. Bunları dile getirmek, sürece karşı çıkmak değil, bizzat süreci desteklemek, bu zaman içinde karşılaşılacak sıkıntılar karşısında hazırlıklı olmak anlamına geliyor. Gerçek barışa ulaşabilmek için de sorunu her yönüyle ele almak, ‘riskleri’ ortaya koymak gerekmekte.

Barış süreci kimsenin tekelinde olmamalı ve sürecin bekası için ‘şeytanın vukatlığına’ da ihtiyaç olduğu bilinmeli. Bu nedenle, sağlıklı bir gidişat için nelerle karşılaşacağımızı bilmek, dünyadaki örneklere bakmak gerek. Dünyadaki hiçbir örnek bir diğerine birebir benzemese de, aynısının uygulanması mümkün olmasa da, alınacak dersler olduğu muhakkak.

ETA denetleniyor

ETA 43 yılın ardından Ekim 2011’de silah bırakacağını açıkladı. Aynı yılın Ocak ayında ateşkes ilan eden örgütün siyasal sürece çekilmesi için de uluslararası bir konferans düzenlendi. Lokkari ve Uluslararası Temas Grubu’nun girişimiyle düzenlenen konferansa, BM eski Genel Sektereti Kofi Annan, İngiltere eski Başbakanı Tony Blair, IRA’nın siyasi kanadı Sinn Fein’in lideri Gerry Adams ve Norveç Başbakanı Harlem Bruntkland katılmıştı. konferansa katılan isimler ve temsil düzeyleri, işin ne kadar ciddiye alındığını da gösteriyordu. İspanya’daki sorunun çözümü için, benzer bir sorunu yaşayan isimler seçilmişti. Bask barışı için İngiltere ve Kuzey İrlanda’dan bir zamanların düşmanı ama sonrasında İrlanda barışı için aynı masaya oturan Blair ve Adams bir araya gelmişti. Yani İspanyollar ve ETA, benzer bir sorunu çözen iki ismi kendilerine garantör seçmişti.
Bu konferans İspanya’daki barış sürecine uluslararası açıdan destek anlamı taşırken, ETA’nın aldığı kararı daha ‘meşru’ hale getiriyor, en önemlisi süreci üçüncü tarafların garantisi altına alıyor. Yani iki taraflı bir kontrol ve yaptırım mekanizması işliyor. ETA’yı, aldığı kararı hayata geçirmesi için zorlarken süreci de koruma altına alıyordu. Aynı zamanda anlaşmanın hayata geçeceği konusunda İspanyol hükümetine karşı da sorumluluk taşıyor. Uluslararası kurul sürecin sekteye uğraması halinde devreye girerek yeniden rayına sokmaya çalıştığı gibi uygulamayı da bizzat denetliyordu.
Nitekim öyle de oldu. Çünkü Norveç o tarihten sonra aralarında askeri kanat sorumlusu olmak üzere örgütün üç önemli ismine yerleşim izni, diplomatik dokunulmazlık verdi. Aradan geçen süre içinde ETA’nın silah bırakma konusundaki nihai adımı atmaması üzerine Uluslararası Denetleme Kurulu hareket geçti ve Eylül ayına kadar örgütün karara uymaması halinde uluslararası korumayı kaldırma kararı aldı. Tabii ki bu süre sonunda Norveç’teki üç ETA liderine sağladığı ‘korumayı’ da kaldıracağını açıkladı. Ancak bu arada ETA’nın üç isminin sırra kadem basarak, kaybolduğunu da söylemek gerekiyor.

Bahçede çiçek toplamak

Şimdi uluslararası kurul, ETA’nın taahhütünü yerine getirmemesi nedeniyle hem kendi hem de İspanya hükümeti nezdindeki inandırıcılığını yitirmemek için harekete geçti. Çünkü Türkiye’deki algı bu tür durumlarda üçüncü tarafların söz konusu örgüt ya da örgütler lehine çalıştığı yönünde. Oysa Norveç örneğinde olduğu gibi bu algının yanlış olduğu ortada. Çünkü üçüncü taraflar, uluslararası açıdan inandırıcı olmak, barış süreçlerine katkılarını devam ettirmek ve benzer olaylarda yeniden rol alabilmek için ‘kurallara’ azami biçimde uyguluyor. Kurallar ise hiçbir tarafa yakın olmamayı gerektiriyor. Türkiye’de yaşanan bazı handikaplara rağmen herkes görüşmelere halel gelmemesi için elinden geleni yapıyor; doğrusu da bu zaten. ETA ve IRA örnekleri, Türkiye’deki sorunla karşılaştırdığında bir yorumcunun söylediği gibi ‘bahçede çiçek toplamaya’ benziyor. 

Bu benzetme Türkiye’deki durumun ne kadar zor ve karmaşık olduğunu gösteriyor.  Çünkü Türkiye’deki Kürt/PKK sorunu sadece kayıplar bağlamında değil, sorunun yarattığı sosyal ve toplumsal etkileri açısından diğerlerinden çok daha katmanlı, çözümü uzun yıllara yayılması gereken bir süreç. Bu nedenle süreç belli bir noktaya kadar Öcalan ve devlet arasında devam edecektir. Belli bir noktadan sonra ulusal ya da uluslararası bir denetleme yapısına ihtiyaç duyulacaktır. Bu yapı tarafların birbirine güvenini sağlamakla kalmayıp, tarafları bir diğerine karşı sorumlu hale getirecektir. Çünkü, çözümün uygulamaya geçirilmesi silahların susmasından daha sorunlu olabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder