BARIŞI
KİM DENETLEYECEK?
RADİKAL İKİ/ 24.3.2013
Yol
haritası işliyor. Öcalan 21 Mart sonrasında sürecin devamı için “ silah
meselesini hızla ve zaman kaybetmeden bir tek can dahi yitirilmeden çözmek
istiyorum. Bütün bunların pratikleşmesi için yüce bir iradeyi temsil eden
parlamentonun ve siyasi partilerin sunacağı desteği çok değerli buluyorum. Geri
çekilmenin hızla gerçekleşmesi ve barışın kalıcı hale gelmesi için ümit
ediyorum ki, parlamento da aynı hızla üzerine düşen tarihi misyonun gereğini
yapacaktır” dedi. Parlamento böyle bir görevi üstlenir mi bilinmez ama meclis
içi ya da dışından bir oluşumun sürecin bundan sonraki adımlarını denetleme,
gözetleme görevi yüklenmesi zorunlu gibi. Bu denetleme sadece silahların susup,
çekilmenin gerçekleşmesi sırasında değil daha sonraki her adım için geçerli.
Bunun ancak “üçüncü taraflar” gerçekleştirebilir. Üçüncü taraf Türkiye içinden
ya da dışından olabilir. Şu anki gidişat denetim mekanizmasının dışarıdan
olmayacağını gösteriyor.
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay da üçüncü taraflar
konusunda hazırlık yapıldığını ima ediyor. Atalay, “Her şeyi değerlendiriyoruz.
Biz kendimiz de çalışıyoruz. Ortada analizler var. Ama vermiş olduğumuz bir
karar yok. Bütün bunlar gündemde olan konular, akil adamlar gibi. Parlamentoyu
bilgilendirme de gündeme gelebilir. Ama henüz karar verilmiş değil” diyor.
Üçüncü
taraf ya da taraflar ileriye yönelik güven arttırıcı adımlar açısından önemli.
Çünkü devlet ve PKK’nın yıllardır süren görüşme süreçlerinde en büyük engelin
tarafların birbirine olan güvensizliği olduğu biliniyor. Bu güvensizlikte
taraflar haklı olmakla birlikte varolan süreçte durumun değişmesi gerekiyor.
Şimdi, Öcalan’ın talebi ile hayata geçen ilk adımın karşılığı. Bu adımların
somut karşılığı olan, inandırıcılık taşıyan ve süreci bir sonraki aşamaya
taşıyacak nitelikle olması gerekir.
Uzun
yıllara yayılmış, topluma farklı anlamlarda nüfuz etmiş, her kesimde farklı
travmalar yaratmış bu savaşta silahların susmasının ardından çok daha karmaşık
süreç bekliyor bizleri.
Zaten
son adımın atılmasına yani nihai barışa kadar onlarca sıkıntılı noktanın
yaşanacağı da bir vaka. Bunları dile getirmek, sürece karşı çıkmak değil,
bizzat süreci desteklemek, bu zaman içinde karşılaşılacak sıkıntılar karşısında
hazırlıklı olmak anlamına geliyor. Gerçek barışa ulaşabilmek için de sorunu her
yönüyle ele almak, ‘riskleri’ ortaya koymak gerekmekte.
Barış süreci kimsenin
tekelinde olmamalı ve sürecin bekası için ‘şeytanın vukatlığına’ da ihtiyaç
olduğu bilinmeli. Bu nedenle, sağlıklı bir gidişat için nelerle
karşılaşacağımızı bilmek, dünyadaki örneklere bakmak gerek. Dünyadaki hiçbir
örnek bir diğerine birebir benzemese de, aynısının uygulanması mümkün olmasa
da, alınacak dersler olduğu muhakkak.
ETA
denetleniyor
ETA
43 yılın ardından Ekim 2011’de silah bırakacağını açıkladı. Aynı yılın Ocak
ayında ateşkes ilan eden örgütün siyasal sürece çekilmesi için de uluslararası
bir konferans düzenlendi. Lokkari ve Uluslararası Temas Grubu’nun girişimiyle
düzenlenen konferansa, BM eski Genel Sektereti Kofi Annan, İngiltere eski
Başbakanı Tony Blair, IRA’nın siyasi kanadı Sinn Fein’in lideri Gerry Adams ve
Norveç Başbakanı Harlem Bruntkland katılmıştı. konferansa katılan isimler ve
temsil düzeyleri, işin ne kadar ciddiye alındığını da gösteriyordu.
İspanya’daki sorunun çözümü için, benzer bir sorunu yaşayan isimler seçilmişti.
Bask barışı için İngiltere ve Kuzey İrlanda’dan bir zamanların düşmanı ama
sonrasında İrlanda barışı için aynı masaya oturan Blair ve Adams bir araya
gelmişti. Yani İspanyollar ve ETA, benzer bir sorunu çözen iki ismi kendilerine
garantör seçmişti.
Bu
konferans İspanya’daki barış sürecine uluslararası açıdan destek anlamı
taşırken, ETA’nın aldığı kararı daha ‘meşru’ hale getiriyor, en önemlisi süreci
üçüncü tarafların garantisi altına alıyor. Yani iki taraflı bir kontrol ve
yaptırım mekanizması işliyor. ETA’yı, aldığı kararı hayata geçirmesi için
zorlarken süreci de koruma altına alıyordu. Aynı zamanda anlaşmanın hayata
geçeceği konusunda İspanyol hükümetine karşı da sorumluluk taşıyor. Uluslararası
kurul sürecin sekteye uğraması halinde devreye girerek yeniden rayına sokmaya
çalıştığı gibi uygulamayı da bizzat denetliyordu.
Nitekim
öyle de oldu. Çünkü Norveç o tarihten sonra aralarında askeri kanat sorumlusu
olmak üzere örgütün üç önemli ismine yerleşim izni, diplomatik dokunulmazlık
verdi. Aradan geçen süre içinde ETA’nın silah bırakma konusundaki nihai adımı
atmaması üzerine Uluslararası Denetleme Kurulu hareket geçti ve Eylül ayına
kadar örgütün karara uymaması halinde uluslararası korumayı kaldırma kararı
aldı. Tabii ki bu süre sonunda Norveç’teki üç ETA liderine sağladığı ‘korumayı’
da kaldıracağını açıkladı. Ancak bu arada ETA’nın üç isminin sırra kadem
basarak, kaybolduğunu da söylemek gerekiyor.
Bahçede
çiçek toplamak
Şimdi
uluslararası kurul, ETA’nın taahhütünü yerine getirmemesi nedeniyle hem kendi
hem de İspanya hükümeti nezdindeki inandırıcılığını yitirmemek için harekete
geçti. Çünkü Türkiye’deki algı bu tür durumlarda üçüncü tarafların söz konusu
örgüt ya da örgütler lehine çalıştığı yönünde. Oysa Norveç örneğinde olduğu
gibi bu algının yanlış olduğu ortada. Çünkü üçüncü taraflar, uluslararası
açıdan inandırıcı olmak, barış süreçlerine katkılarını devam ettirmek ve benzer
olaylarda yeniden rol alabilmek için ‘kurallara’ azami biçimde uyguluyor.
Kurallar ise hiçbir tarafa yakın olmamayı gerektiriyor. Türkiye’de yaşanan bazı
handikaplara rağmen herkes görüşmelere halel gelmemesi için elinden geleni
yapıyor; doğrusu da bu zaten. ETA ve IRA örnekleri, Türkiye’deki sorunla
karşılaştırdığında bir yorumcunun söylediği gibi ‘bahçede çiçek toplamaya’
benziyor.
Bu benzetme Türkiye’deki durumun ne kadar zor ve karmaşık olduğunu
gösteriyor. Çünkü Türkiye’deki Kürt/PKK
sorunu sadece kayıplar bağlamında değil, sorunun yarattığı sosyal ve toplumsal
etkileri açısından diğerlerinden çok daha katmanlı, çözümü uzun yıllara
yayılması gereken bir süreç. Bu nedenle süreç belli bir noktaya kadar Öcalan ve
devlet arasında devam edecektir. Belli bir noktadan sonra ulusal ya da
uluslararası bir denetleme yapısına ihtiyaç duyulacaktır. Bu yapı tarafların
birbirine güvenini sağlamakla kalmayıp, tarafları bir diğerine karşı sorumlu
hale getirecektir. Çünkü, çözümün uygulamaya geçirilmesi silahların susmasından
daha sorunlu olabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder