11 Şubat 2016 Perşembe

5’inci yılında Arap ayaklanmaları: Umut ve hayal kırıklığı


Neredeyse tüm aşamaları dahil Arap ayaklanmalarına bir gazeteci olarak tanık olmak önemliydi. Yıllardır takip ettiğim bölgede gerçekleşmesini beklediğim ama nasıl olacağını tam tahmin edemediğim bir olaylar zinciri baş göstermişti. Diktatörlükler, baskıcı rejimler devriliyor, demokrasi şarkıları söyleniyordu. Kadınlar, erkekler, gençler, her sınıftan kitleler, heyecan, beklenti içindeydi.
Peki, beş yıl önce ne bekleniyordu, bugün durum ne?
Arap ayaklanmalarının hem genel, hem her ülkeye özgü sonuçları oldu.
– Yola çıkış şiarı; özgürlük, demokrasi, refah toplumu, şeffaf toplum, ifade ve örgütlenme özgürlüğü, daha eşit ekonomik paylaşımdı. Bu alanlarda Tunus’ta görece başarı sağlandı ama diğer ülkelerin hemen hepsinde baskılar arttı, darbe oldu, iç savaşlar yaşanıyor.
– Ayaklanmalar çıkış noktası olarak iç dinamiklerin ve kitlelerin eseriydi. Sonradan işin içine emperyalist, bölgesel, alt emperyalist hayal içinde olan güçler girdi. Yine de bu durum Arap ayaklanmalarının bir kitle hareketi olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
–  Örgütsel bir yapı, bir liderli, bir programı gibi klasik unsurlar olmadığı için ayaklanma hareketleri kolay dağıldı (Ya da bazılarının iddia ettiği gibi yeni dönemin örgütlenme biçimi buydu).
– Özellikle Mısır’da twitter ve facebook aracılığıyla, yeni araçlarla yeni direniş biçimleri örgütlenmişti. Ama eğer inanmış ve gevşek de olsa örgütlü bir kitle yoksa sosyal medya üzerinden örgütlenmeniz mümkün değil. Bu nedenle sosyal medya sadece kitlelerin tepkilerini ve kararlılığını ileriye taşıyabilecek bir mecraydı. Mısır’da ayaklananlar hem çatışıp hem de kendilerini farklı alanlarda var ettiler. Bu açıdan bugün ciddi bir hayal kırıklığının yanında bu hareketin geride bıraktığı çok ciddi tecrübeler var.
– İnsanların büyük umutlarla ayaklanarak, sonucunu çok da düşünmeden harekete geçtikleri bir süreç yaşandı, tıpkı 1848 ayaklanmaları gibi. Tarih böyledir zaten. Sonuç tahmin ettiğiniz gibi çıkmayabilir ama bir yol açılır ve oradan yürünür. Her şeye rağmen bu yürüyüş devam edecektir.
– Ortadoğu, oryantalist bakış açısıyla tepeden bakılan, önyargılı yaklaşılan, küçümsenen bir bölgeydi yıllarca. Ayaklanmalar bu anlayışı ters yüz etti.
– Korku duvarı aşıldı ama yeni konulan duvarların nasıl aşılacağına dair net bir tablo yok ortada. 2011’de olanlar düzen değişikliği değil, bir takım yöneticileri değiştirmeyle sonuçlandı. Tunus’ta gençler‘Bu devrim bizim devrimimiz değil’ diyecekti.
– Genel anlamda ayaklanma yaşanan tüm ülkeler ayrı ayrı incelenmeli. Tunus örneğin, görece başarılı bir örnek ama Tunus’un başarısı bir uzlaşma sayesinde gerçekleşti. Mısır’da Müslüman Kardeşler’in tecrübesizliği ve cuntanın ‘tezgah’ıyla kotarılan darbe sonucunda ortaya çıkan durum, Tunus’ta ortak bir zeminde buluşmayı getirdi.
– Mısır’da, Tahrir’de sokağa çıkan farklı insanlar belli noktalarda uzlaşarak beraber yürümeyi amaçlıyorlardı ama İhvan hareketi (kendi içinde de tartıştığı üzere) acele etti. İhvan, çok tecrübesi olmadığı alanda, hızlı bir şekilde, ayaklanmanın uzlaşma koşullarını kenara iterek; Mısır gibi, askerin çok etkili olduğu, uluslararası anlamda müdahalenin olabileceği, demokratik kültürün az olduğu bir ülkede kısa sürede birçok şeyi bir arada halletmeye çalıştı. Üstelik ayaklanmada birlikte hareket ettikleri güçleri de bir noktadan sonra dışladı.
Muhalefetin İhvan karşıtlığı üzerinden orduya verdiği destek de affedilebilir değildi. Her devrim gibi cunta da İhvan karşıtı muhalif kesimi ezmekte gecikmedi, Bugün Mısır cezaevlerinde sadece İhvan üyeleri değil demokratik hak talep eden binlerce kişi yatmakta ve durum eskisine göre daha da kötüye gitmekte.
– Emperyalist ülkeler, diktatörlerle hareket etmemeye karar vermişti belki ama bölgesel çıkar ve denge adına yine eski ayarlarına döndüler. Mısır’da cuntayı desteklediler, Libya’da askeri müdahalede bulundular, Suriye’nin durumu zaten ortada. Ama, mesela Suudi Arabistan gibi ülkeler de Arap ayaklanmalarını bastırmak için elinden geleni yaparken Mısır’daki cunta rejimine destek verdi. Çünkü onların da sorunu da Müslüman kardeşler hareketini bastırmaktı. Ama Suriye’de cihatçıları desteklediler, destekliyorlar.
– Ayaklanmalar sürecinde belirleyici iki ülke var: Mısır ve Suriye. Ortadoğu’da bu eskiden de böyleydi, bugün de aynı. Durum böyle olduğu için Suriye meselesi tüm bölgeyi derinden etkiledi. Suriye’deki baskıcı ve diktatörlük rejimi kabul edilebilir bir durum olmamasına rağmen bu şekilde yıkılmayacağı baştan belliydi.
– Ortadoğu’yu, tarihi bilmeyenler Suriye’yi ve Suriye’de olabilecekleri tahlil edemedi. Çünkü Ortadoğu’ya ‘tersine oryantalizm’le yaklaşanların oryantalistlerden farkı olmadığı ortaya çıktı.
– 5’nci yılda bölgede sadece dinsel, sadece mezhepsel, sadece örgütsel, sadece seküler, sadece çizgide yürümenin çözüm getirmediği ortaya çıktı. Ortadoğu’nun tüm bunların toplamı olduğu anlaşılmalı.
– Beş yılın sonunda Libya, Yemen ve Suriye’de yaşanan iç savaşlar beş yıl önce beklenen gelişmeler değildi. Ama askeri müdahale ve kışkırtılan iç savaşlar nedeniyle özellikle IŞİD, El Kaide ve cihatçı radikal örgütlerin varlıkları arttı. Buna bağlı olarak terör eylemleri en üst noktaya çıktı. Arap ayaklanmalarının 5’nci yılındaki en büyük etkisi bölgede kaybolan düzen ve yıkılan devlet yapılarının bıraktığı boşluğu terör örgütlerinin doldurması.
– Beş yıl önce başlayan süreç sadece bölgeyi değil Avrupa’yı da etkiledi ve etkileyecek. Yani yeni dönemde terör ve güvenlik konuları belirleyici olacak. Mülteci akınıyla birlikte Avrupa’da da sağ politikalar giderek artacak. Bu da ayaklanmaların etkisinin sadece bölgemizle sınırlı kalmadığını gösteriyor.
Arap ayaklanmaları sonuç itibariyle (şimdilik) başarısız oldu.
Ama bu yolun kapandığı anlamına gelmiyor. Yeni sınırlar çizilir mi? Bunu zaman gösterecek ama bu süreç ister istemez,  kimlikleri/mezhepleri kışkırtarak üzerinden yürünecek uzun bir yolu gösteriyor ki bu da yanlış bir yol olacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder