SU ÇATLAĞINI BULACAK MI ?
“...20.
yüzyılın başındaki koşullarda hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur içinde
yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz."
Başbakan Erdogan’ın 24 Nisan
nedeniyle yaptığı açıklamasındaki bu satırlara katılmamak mümkün değil.
Türkiye Cumhuriyeti adına bir başbakanın ‘taziye açıklaması’ yapması, ilk olmasının dışında, resmi kayıtlara giren
devletin arşivlerindeki yerini alan ve artık bu noktadan geri düşmenin pek
mümkün olmadığı bir durum.
Açıklamanın ilk olmasının
dışında, insani açıdan, yaşanan acıların paylaşılması ve yıllardır karşılıklı olarak
acıların ‘yarıştırılaması’na son verilmesine kapı açması da önemli.
Samson Özararat’ın deyimiyle
“daha önceki yaklaşımlarda acıları
birbiriyle nötralize etmek, aynı kefeye koymak öne çıkıyordu. Bu açıklamayla
bunlar birbirinden ayrılmış oluyor.” Özararat Türkiye Ermenistan
ilişkilerinde hep önemli bir kanal olmuş bir isimdir.
Aynı açıklamada techir kelimesi de yer alıyor. Techir ‘yerlerinden
zorla edilenler’e karşılık düşer. Resmi
anlamda bırakalım soykırım tanımı ve soykırım tartışmasını, 1915’de ‘hiçbir şey
olmamıştır’ anlayışından ‘tehcir’ noktasına gelmek de bir şey.
Bu kelimenin daha önce de
kullanıldığı söylense de devletin arşivlerine girmesi.
Özarart’la bu konuyu da
değerlenderdik. Şunları söylüyordu:“Bundan
evvelki yaklaşımlarda böyle bir olay olmamış gibi davranılıyordu. Şu anda da
'soykırım' kullanılmıyor ama bir zamanlar 'tehcir' kelimesi bile
kullanılmıyordu. Bu tehcirin meydana geldiğinin ve insanlık dışı olduğunun söylenmesi
de bir ilktir”
Acıklama birçok eleştiriyi de beraberinde getirecektir doğal
olarak. 1915’in 100 yılı
arefesinde ön alma, Obama’nın yapacağı
açıklamadan önce ‘yeni’ ve ‘sürpriz’ çıkış yapma, içinde ‘soykırım’ kelimesi
olmaması, Başbakan Erdoğan’ın önümüzdeki günlerde açıkmaya ters çıkışlar
yapması vb.
Bunların hepsi doğru da olabilir. Metinde sorun yok mu? Var tabii
ki. Bu insani yaklaşım adımının önemini değiştirmez.
Siyaseten ne olur?
Başta protokkoler olmak
üzere kısa vadede olumlu bir adımı kolay görünmüyor. Protokoller kadük bir
biçinde rafta bekliyor. Önemli olan raftan da kaldırılmaması.
Açıklamada yer alan tarih komisyonu ve arşivlerin karşılıklı
açılması maddelerinin dile getirilmesi (protokollerin daha gerideki ve pasif
maddeleri olsa bile) bu yolun kapanmaması isteği de dile getiriyor gibi. Ama bu
konuda çok umut ışığı görünmüyor.
Metindeki
“1915 olaylarına ilişkin farklı görüş ve düşüncelerin serbestçe ifade edilmesi;
çoğulcu bir bakış açısının, demokrasi kültürünün ve çağdaşlığın gereğidir” cümlesi yaşamı boyunca birbirini anlama ve acıları paylaşma konusunda
mücadele veren sevgili Hrant Dink’in katilerinin bulunmasıyla gerçek anlamını bulacak.
Tıpkı, 1915’da yaşananların faili meçhul kalmaması gerektiği gibi.
Çünkü açıklamanın belki de en zayıf ve sorunlu noktası 1915’de yaşananların
sanki kendi kendine olmuş olaylar gibi tarif ediliyor olması.
Peki şu cümle ne anlama
geliyor?
“Zamanın ruhu,
anlaşmazlıklara rağmen konuşabilmeyi; karşıdakini dinleyerek anlamaya
çalışmayı; uzlaşı yolları arayışlarını değerlendirmeyi; nefreti ayıplayıp saygı
ve hoşgörüyü yüceltmeyi gerektirmektedir”
Bunu da sorduk Özararat’a.
“Tabii ifade edilen 1915 soykırımıyla ilgili, 24 Nisan kısmıyla ilgili.
Bu cümleyi alıp bir gün Türk-Ermeni illişkilerine uygulayabilirsek hakikaten
yeni bir dönemin başlangıcı olabilir.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder