24 Nisan 2014 Perşembe



SU ÇATLAĞINI BULACAK MI ?


T24/ 24.04.1014/  

“...20. yüzyılın başındaki koşullarda hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz."

Başbakan Erdogan’ın 24 Nisan nedeniyle yaptığı açıklamasındaki bu satırlara katılmamak mümkün değil.

Türkiye Cumhuriyeti adına bir başbakanın  ‘taziye açıklaması’ yapması,  ilk olmasının dışında, resmi kayıtlara giren devletin arşivlerindeki yerini alan ve artık bu noktadan geri düşmenin pek mümkün olmadığı bir durum.

Açıklamanın ilk olmasının dışında, insani açıdan, yaşanan acıların paylaşılması ve yıllardır karşılıklı olarak acıların ‘yarıştırılaması’na son verilmesine kapı açması da önemli.

Samson Özararat’ın deyimiyle “daha önceki yaklaşımlarda acıları birbiriyle nötralize etmek, aynı kefeye koymak öne çıkıyordu. Bu açıklamayla bunlar birbirinden ayrılmış oluyor.” Özararat Türkiye Ermenistan ilişkilerinde hep önemli bir kanal olmuş bir isimdir.

Aynı açıklamada techir kelimesi de yer alıyor. Techir ‘yerlerinden zorla edilenler’e karşılık düşer.  Resmi anlamda bırakalım soykırım tanımı ve soykırım tartışmasını, 1915’de ‘hiçbir şey olmamıştır’ anlayışından ‘tehcir’ noktasına gelmek de bir şey.


Bu kelimenin daha önce de kullanıldığı söylense de devletin arşivlerine girmesi.

Özarart’la bu konuyu da değerlenderdik. Şunları söylüyordu:“Bundan evvelki yaklaşımlarda böyle bir olay olmamış gibi davranılıyordu. Şu anda da 'soykırım' kullanılmıyor ama bir zamanlar 'tehcir' kelimesi bile kullanılmıyordu. Bu tehcirin meydana geldiğinin ve insanlık dışı olduğunun söylenmesi de bir ilktir”

Acıklama birçok eleştiriyi de beraberinde getirecektir doğal olarak. 1915’in 100 yılı arefesinde ön alma,  Obama’nın yapacağı açıklamadan önce ‘yeni’ ve ‘sürpriz’ çıkış yapma, içinde ‘soykırım’ kelimesi olmaması, Başbakan Erdoğan’ın önümüzdeki günlerde açıkmaya ters çıkışlar yapması vb.

Bunların hepsi doğru da olabilir. Metinde sorun yok mu? Var tabii ki. Bu insani yaklaşım adımının önemini değiştirmez.

Siyaseten ne olur?

Başta protokkoler olmak üzere kısa vadede olumlu bir adımı kolay görünmüyor. Protokoller kadük bir biçinde rafta bekliyor. Önemli olan raftan da kaldırılmaması.

Açıklamada yer alan tarih komisyonu ve arşivlerin karşılıklı açılması maddelerinin dile getirilmesi (protokollerin daha gerideki ve pasif maddeleri olsa bile) bu yolun kapanmaması isteği de dile getiriyor gibi. Ama bu konuda çok umut ışığı görünmüyor.


Metindeki “1915 olaylarına ilişkin farklı görüş ve düşüncelerin serbestçe ifade edilmesi; çoğulcu bir bakış açısının, demokrasi kültürünün ve çağdaşlığın gereğidir” cümlesi yaşamı boyunca  birbirini anlama ve acıları paylaşma konusunda mücadele veren sevgili Hrant Dink’in katilerinin  bulunmasıyla gerçek anlamını bulacak.


Tıpkı, 1915’da yaşananların faili meçhul kalmaması gerektiği gibi. Çünkü açıklamanın belki de en zayıf ve sorunlu noktası 1915’de yaşananların sanki kendi kendine olmuş olaylar gibi tarif ediliyor olması.


Peki şu cümle ne anlama geliyor?


“Zamanın ruhu, anlaşmazlıklara rağmen konuşabilmeyi; karşıdakini dinleyerek anlamaya çalışmayı; uzlaşı yolları arayışlarını değerlendirmeyi; nefreti ayıplayıp saygı ve hoşgörüyü yüceltmeyi gerektirmektedir”

Bunu da sorduk Özararat’a.

Tabii ifade edilen 1915 soykırımıyla ilgili, 24 Nisan kısmıyla ilgili. Bu cümleyi alıp bir gün Türk-Ermeni illişkilerine uygulayabilirsek hakikaten yeni bir dönemin başlangıcı olabilir.”



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder