22 Aralık 2013 Pazar


NE BAHAR NE DE KIŞ

22.12.2013/ Radikal İKİ

Ortadoğu’da alt üst oluş süreci dört gün önce üçüncü yılını tamamlandı. O ilk günlerdeki heyecan yok gibi, kimse gelinen noktadan memnun değil. İlginç olansa Türkiye ve dünyada geçen yıl Müslüman Kardeşlerin yükselişi karşısında Arap baharını ‘kış’ olarak değerlendiren laik ve liberaller gibi aynı tanımlamayı Mısır ve Suriye olanlardan dolayı şimdi İslami kesimin kullanması. Yani herkes Arap ayaklanmalarına kendi meşrebine göre bakmaya devam ediyor. Tartışmanın nedeniyse ayaklanmaların merkezi olan Libya, Mısır, Suriye, Tunus’ta da farklı kesimlerin özgürlük ve demokrasi kavramına sadece kendi açılarından bakması. Tunus’ta 18 Aralık 2010’da yakılan isyan ateşinden sonra yoluna biraz daha sağduyulu  devam ediyor gibi görünse de Mısır, Suriye ve Libya’daki durum iç açıcı değil.   
Libya, bir aşiretler devleti haline döndü; devlet mekanizması henüz kurulamadı, silahlı çeteler gerektiğinde bakanları bile rehin alabiliyor. Ülkenin güney sınırları Mağrip El Kaidesi olarak bilenin örgüt için açık alan haline geldi. Mısır’da seçilmiş devlet başkanı, önceden ilan edilen bir darbeyle devrildi. Mısır halkının yarısı bu darbeyi destekledi. Arap ayaklanmalarının merkez ülkesi demokratik açıdan büyük darbe yedi. Üç yıl önce Mısır ayaklanmasını ‘çalan’ orduya güvenen Müslüman Kardeşler, ayaklanmayı birlikte gerçekleştirdikleri kesimlerin taleplerine gözlerini kapayınca silahla siyaset dışına itti. Oysa, cunta işe karışmasaydı büyük bir ihtimale İhvan sandıkta  kaybedecekti. Mısır’da çok yeni olan demokrasinin önünün kesen  darbecilerin, darbeyi destekleyenleri de ‘yiyeceğinden’ kuşku yok.

DIŞARIDAN ‘ELİNİ’ SOKANLAR
Suriye’de kimin yaptığı hala tartışmalı olan bir kimyasal katliamın ardından Türkiye dahil bazı ülkelerin ‘savaş’ çağrılarına pek kulak asılmadı. Esad’ın kimyasal silahları teslim etme manevrasıyla ABD’yla Rusya ‘emperyal çıkarda’ buluştu.  Fikir babalığı ve ev sahipliğini Türkiye’nin yaptığı muhalefetin çözülmesiyle El Nusra, Irak Şam İslam Devleti gibi El Kaide kökenli örgütler sınırlara hakim oldu. ABD için Esad bile El Kaide’ye tercih edilebilir durumda. Bu örgütlerle sadece PYD başa çıkabiliyor ve Rojava’nın büyük bölümünü PYD’nin kontrolünde. En önemli gelişme, sadece Suriye’de değil tüm bölgede Kürtlerin önümüzdeki dönemin en önemli öznesi olarak ortaya çıkacak olması. Yani Üç yılın sonunda Türkiye’nin kontrolündeki muhalifler ÖSO gibi yapılar kaybetti. Özellikle Suriye konusunda politika oluşturanların bu ülkeyi ve bölge politikalarını bilmedikleri ortaya çıktı. Üç yılın sonunda retorik ve kavram üretmekle, sadece İslami söylemle Ortadoğu’da politika yapmanın tek başına yetmeyeceği ortaya çıktı.

Tıpkı Mısır’da olduğu gibi Suriye’de de rejimin ve ordunun farklı davranacağını düşünmek ancak naiflikle açıklanabilir. Üç yıl önce Esad rejiminin ne kadar vahşi olabileceğini tahmin edemeyenler uluslar arası dengeleri bilmeyenler şimdi durumun kışa döndüğünden söz etmekte. Üç yılını sonunda, bölgede ordular hala ‘sahibinin bekçisi’ konumunda.  Mısır darbesi, birçok eksikliğine hatasına rağmen iyi kötü yürümeye çalışan bir demokrasi denemesini sekteye uğratmış, ılımlı siyasetleri radikalleştirme eğilimini doğurmuştur. Suriye’de Esad’ın devrilmesini uğruna her şeyi mubah gören Türkiye-Katar-Suriye üçgeni bilinçli ya da bilinçsiz olarak El Kaide’nin güçlenmesine neden oldu. Ama bu ittifak Mısır darbesinde yollarını ayırdı. Bu durum Arap ayaklanmaları ile ilgisi olmayıp reel politikayla vicdani yaklaşımın çıkarlar çerçevesinde yer değiştirmesidir.  
UCU AÇIK HAREKETLER
Oysa 3 yıl önce ayaklanan kitleler yıllardır süren lider sistemlerini yerle bir etmiş, rejimleri, rejimleri ayakta tutan anlayışları tam deviremese de önemli bir gedik açmıştı. Önemli olan bir şeylerin değiştirebileceğine olan inanç ve ruh haliydi. İnsanlar ayaklandı ve başardı. Arap coğrafyasında olan ayaklanma dalgasında insanlar olan biteni devrim olarak nitelendirdi, nitelendiriyor. Bildik devrimlere benzemeyen belki 1848 devrimlerini hatırlatan ucu açık nereye evirileceği hala belli olmayan, insanların kendilerine olan güvenlerini sağlayan bir dönemdi.  Üç yıl önce başlayan Arap ayaklanmaları farklı noktalarda kesintiye uğradı, kirletildi, kendilerine ‘yeni’ diyenler eski rejimlerin yöntemlerini kullanarak ilerlemeye çalıştı. Süreç hala emekliyor olsa da hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı biliniyor.
Bu açıdan Batı patentli bahar kavramı kadar ardından yapılan kış benzetmeleri de doğru değil. Çünkü üç yıl önce başlayan rüzgâr ‘ne bahardı ne de durum şimdi söylenen gibi ‘kış’. Tarihçi Eric Hobsbawn hayattayken BBC’ye şöyle demişti: 'Eğer bir devrim olacaksa böyle olacaktır. En azından ilk günlerinde. İnsanlar sokaklara çıkacak ve doğru şeyler için gösteri yapacaktır. Hep böyle gitmeyeceğini bilsek de”. Bahar-kış analojisi yapanlara da şöyle cevap vermişti: “1848'den iki yıl sonra herkes başarısız olduğunu düşünmüş ancak, isyanların olumlu etkileri uzun vadede anlaşılmıştı”.
Örneğin, üç yıl önce oluşturulan toplumsal mutabakatın yerini sandıkta çoğunluğu sağlayınca diğerlerine sırt çevirenler, demokrasinin bir çoğunluk değil çoğulculuk rejimini olduğunu anlamayanlar, eski sistemin mekanizmalarını kullananlarla, kendi güçleri yerine orduyu devreye sokarak darbeyi destekleyenler aldı. Ancak Rabia meydanındaki ayaklanma hali üç yıl sonra gelinen noktada insanların baskılara direndiğini, bu ruh halinin devam ettiğini gösterdi.
Peki üç yıl sonra nereye gelindi? Belki bu soruya 1970’lerde Çin Başbakanı Çu en Lai’nin Fransız devrimi ile ilgili sözleriyle yanıt verilebilir: “Değerlendirmek için henüz vakit erken”



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder