ROJAVA POLİTİKASINI BARIŞ SÜRECİNE PARALEL YÜRÜTMELİ
ZEYNEP KURAY-İstanbul
Rojava’da El Kaide bağlantılı El Nusra Cephesinin sivilleri katlettiği iddialarını ANF’ye değerlendiren Gazeteci-yazar Mete Çubukçu, Türkiye’nin eski Kürt politikasından ve söyleminden vazgeçmesi gerektiğini belirtti. Kürtlerin Ortadoğu’da önemli bir özne olarak tarih sahnesine yeniden çıktığını ve Esad rejimi olsun ya da olmasın eski pozisyonlarına dönmeyeceklerini hatırlatan Çubukçu, Türkiye’nin Rojava politikasını barış sürecine paralel olarak yürütmesi gerektiğinin altını çizdi. Çubukçu, dostluk, kardeşlik, komşuluk, barış ve akrabalık temelinde Suriye’li Kürtlerle geleceği birlikte kurmanın Türkiye’nin çıkarına olduğuna dikkat çekti. İnsani yardım için Türkiye’nin sınır kapılarının hala açılmamasına Çubukçu, “200 bin Suriyeliyi misafir eden Türkiye, herhalde oradaki Kürt akrabalarını bu şekilde bir insanı yardımdan yoksun bırakmayacaktır diye düşünüyorum. Bırakmamalı da” dedi
-Rojava’ya yönelik son saldırıları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Rojava’da hem Suriye’deki savaş hem de Türkiye’nin Suriye politikası açısından hiç tahmin edilmeyen bir noktaya gelindi. Özellikle Suriyeli Kürtlerin üçüncü yolu tercih etmesi ve yine Suriye Ulusal Kürt muhalefetinin başından beri Suriye ulusal muhalefeti tarafından dışlanması sonucu Suriye Kürtlerler Suriye muhalefetine mesafe koydu. Çünkü Kürtlerin talepleri Suriye muhalefeti tarfından kabul edilmedi, hala da öyle. Türkiye başından beri Suriye muhalefetinin Esad rejimini kısa vadede devireceğini düşünüp, Suriyeli Kürtleri çok fazla dikkate ve kaale almadı. Ancak, Rojava’daki Kürt kentlerinde Kürt partileri yönetimleri ele geçirip El Nusra gibi örgütleri bazı noktalardan geri püskürtmesi, yeni bir yönetim tarzı ortaya koyması Türkiye’yi bir seçime zorladı. Türkiye de görece politikasını değiştirdi. Suriye’deki Kürtlere tamamen yaklaşmasa bile en azından PYD Lideri Müslim ‘i davet ederek zımni bir tanıma noktasına gitti. Gayri resmi temaslar atrık resmileşti. Bu hem Türkiye hem de PYD açısından önemli bir gelişme. Ancak Türkiye’nin hala Rojava ve PYD konusunda net bir tutumu yok. Biraz Nusra ve PYD güçlerinin çatışmasının sonucunu bekler gibi duruyor. Nusra’ya karşı tam bir cephe almış değil, resmi yetkililerin El Nusra’ya karşı bir takım açıklamaları da olsa pratikte pek bir şey değişmiş gibi görünmüyor.
NUSRA’YA DOĞRUDAN OLMASA DA DOLAYLI YARDIM GİDİYORDUR
-Türkiye’nin El Kaide bağlantılı El Nusra cephesine silah temin ettiği ve buradaki kamplarda tıpkı Özgür Suriye Ordusuna verildiği gibi Nusra’ya da eğitim verildiği söyleniyor. Ancak Dışişleri Bakanı bunu yalanlıyor. Bu yalanlama size inandırıcı geliyor mu?
Türkiye’nin Suriye muhalefetini siyaseten ve askeri olarak desteklediği başından beri biliniyor. Bu durum resmi yetkililerce de teyit ediliyor. Antep’te, İstanbul’da, Siirt’te siyasi ve askeri bir takım toplantılar yapılıyor. Nusra cephesine yönelik silah yardımı ya da Nusra elemanlarının Suriye sınırından Türkiye’ye girip çıktığı iddiaları çok yoğun. Daha çok Batı basını üzerinden bu iddiaları okuyoruz. Çok net olarak da reddedilmiş değil. Dışişlerinin sizin de belirttiğiniz gibi El Nusra’ya destek olmadıkları yönünde birtakım açıklamaları var, ama genel bir açıklamaya şu ana kadar rastlamadık. Burada şöyle bir durum var, Türkiye Özgür Suriye Ordusunu (ÖSO) açıkça destekliyor, ÖSO’ya silahlar, paralar gidiyor. Muhtemelen Suriye’deki silah ve para paylaşımında bir kısmı doğrudan olmasa bile, dolaylı bir biçimde Nusra’ya gidiyor. yanda Nusra cephesi bunlara el koyuyor.
TÜRKİYE ESKİ KÜRT POLİTİKASI VE SÖYLEMLERİNDEN VAZGEÇMELİ
- AKP hükümetinin PYD Eşbaşkanı Salih Müslim’i İstanbul’a çağırarak görüşmesi bir oyalama ve hakimiyet kurma taktiği mi, yoksa Türkiye’nin Kürt politikasında bir değişikliğe mi işaret ediyor?
Bu bakış açısına göre değişir. Ama ben şöyle algılıyorum; PYD Serêkaniyê ‘ye YPG bayrağını ilk astığında bir tepki oluştu. Sanki Türkiye PYD’yi o bayrakla hatırladı, halbuki o bölgede PYD ve Kürtler vardı ve bir takım bölgelerde hakimiyet kurmuşlardı. Türkiye eski Kürt politikası ve Kürt söylemini Suriye’de de uzun süre devam ettirdi. Nedir bu söylem? Irak Kürdistan’ında yıllar önce uygulanan “Orada bir bölge oluşturtmayız, de facto duruma izin vermeyiz “ türünden o dönemki siyasi anlayışın devamı olan bir söylem. Ancak kırmızı çizgi olarak adlandırılan bu çizgiler tam olmasa bile yumuşatılmak zorunda kalındı. Çünkü birinci olarak, barış süreciyle ilintili bir mecburiyet karşısında kaldı Türkiye. İkincisi özellikle Suriye’deki Kürt bölgesindeki Kürtlerin yavaş yavaş ilerleyişini de görmezlikten gelemedi. PYD Eşbaşkanı Salih Müslim’in Türkiye’ye çağrılması bazıları tarafından Türkiye’nin onu hizaya getirmesi gibi algılanırken, diğer taraftan aslında bu resmi olarak PYD ile bir ilişki kurmaydı ve bir yumuşamaya işaret ediyordu, ama Türkiye’nin politikasında büyük bir değişiklik olduğunu da göstermez. Bu diyalog aslında olumlu bir gidişat. Şu da var: PYD ve El Nusra Cephesi arasındaki çatışmaya karışılmıyor, sanki birbirlerini vurmaları isteniyor algısı da hakim. Ancak Türkiye’deki barış süreci, Suriye’deki Kürtlerin varlığı Türkiye’yi bir şekilde eski politikasından vazgeçmeye zorlayacak gibi görünüyor. Bir müzakere söz konusu. Bu konuda ne kadar çabuk adım atılırsa, eski politikalardan ne kadar çabuk geriye dönülürse o kadar hayırlı olacak. Çünkü Türkiye’nin geleceğinin ve politikasının El Nusra ile değil Kürtlerle barış, kardeşlik, komşuluk, akrabalık temelinde oluşacağını düşünüyorum.
-Dün Rojava’dan çekilen Baas rejiminin bugün Kürt köylerini bombalamasını nasıl okumalı?
Suriye’de rejime karşı savaşan hiçbir gücün rejime güvenmemesi gerekiyor. Kim olursa olsun rejime karşı savaşan, rejim karşısında sağlam durması gerekiyor. Bu en son bahsettiğiniz durumda aslında rejim askeri gücünü bölmemek için bölgeyi terk etmişti; toparlandığı zaman, kendini o tarafta güçlü hissettiğinde bu defa başkalarına inisiyatifi bıraktığı bölgeye yöneldi. Dolayısıyla bu konuda çok dikkatli olmak, alarmda olmak gerekiyor.
- Rojava’da katliam yaşanırken ve ağır ambargo altındayken Güney Kürdistan’ın sınır kapılarını açmaması ne anlama geliyor?
Suriye sürecinin başından bu yana ve Kürt muhalefetinin Erbil’de toplanmasıyla Irak Kürdistan Bölgesi kendi tavrını koydu. PYD’ye rejime karşı direnin, barışçıl bir şekilde direnin, bir saldırı olmadıkça karşı koymayın gibi telkinlerde bulunuluyordu, PYD’ye belli bir mesafesi vardı ve Türkiye ile birlikte politikayı normal bir biçimde götürüyorlardı. Ama son dönemde Türkiye’nin PYD ile bağlantı kurması, Barzani’nin Ankaraya ziyaretiyle durum biraz değişti.
-Nasıl değişti?
Irak Kürt Bölgesinin kendi içinde ve Irak ‘ta zaten çok ciddi sorunları var. Irak merkezi hükümetiyle problemi büyük, orada istikrar sağlayamıyorlar. Merkezi hükümetin ordusuyla karşı karşıyalar, diğer bir yandan petrol anlaşmaları var. O nedenle tam bir tavır alamıyorlar. Diğer yandan da Suriye’de durumun netleşmesini görmek istiyorlar. Kendilerine yakın 11 Kürt partisi var lakin PYD siyasi ve sskeri olarak daha güçlü. Irak Kürdistan Yönetimi ilk başlarda PYD'ye mesafeli davrandı. Barzaniye yakın Kürt partileri Suriye’de yeterince güçlü değil. Yani biraz liderlik kavgası yaşandı. PYD şu anda duruma hakim gibi. Dolayısıyla Irak Kürt yönetimi Suriye’de hem tam bir tavır koyamadıl hem de tam bir hakimiyet kuramadı. Şimdilerdenise durum biraz daha yumuşayacak gibi. Irak Kürt yönetimi PYD'yi dışlamamalı, PYD'de de Irak Kürt yönetimini dikkate almalı. Çünkü birbirlerine ihtiyacları var, siyasaten ayrı düşünseler bile Ama mutlaka insani yardımların ulaşması için sınır kapılarını açmaları gerekir.
KÜRTLER ARTIK ESKİ POZİSYONUNA DÖNMEYECEKTİR !
-Batılı ülkelerin Rojava’da 1 haftayı aşkın süredir yaşanan katliamlara sessiz kalması nasıl okunmalı?
Burada Avrupa Birliği’nden Türkiye’sine tüm devletler, herkes kendi oyununu oynuyor. Eski emperyal kavga vekalet savaşları aracılığınile farklı bir biçimde yürütülüyor. Burada da tabii farklı dinamikler söz konusu. Ayaklanmalarla başlayan bu 2.5 yıllık süreçte Kürtler tekrar Ortadoğu’nun en önemli öznesi olarak yeniden tarih sahnesine çıktılar. Kürtleri 1 Dünya savaşı sonrası paylaşimda olduğu gibi es geçemezler. Burada Arap-Kürt dengesi de önemli bir unsur onu da unutmamak gerekir. Bütün bu yaşananlardan sonra hem Irak Kürdistan’ında hem de Suriye Kürdistan’ında şunun çok iyi bilinmesi gerek: Eğer Araplar ve Kürtler birlikte yaşayacaksa bu ya özerk bölge ya da federatif bir yapı içerisinde olacaktır. Sonuçta yıllardır ya da on yıllardır gelen karşılıklı bir güvensizlik söz konusu. Esad olsa da olmasa da Kürtler artık eski pozisyonlarına dönmeyecektir. Esad’sız bir Suriye’de de bir Arap-Kürt Cumhuriyeti ya da Irak’a benzer bir yapılanma olacaktır. Diğer ülkelerin tavrına gelince, herkes kendi çıkarına göre hareket edecektir. Kolay bir süreç değil. Dikkatli, kararlı olmalı, dengeler dikkat etmeli. Çünkü kaygan bir zemindir bu. Suriye'nin geleceği Kürtlerle Arapların özgürlüğünden, demokratik, eşit ve ögür gerekiyorsa özerk bölgelerden geçer. Kimse kimseye etnik, mezhebi ve dini zorlamada bulunamaz. Bu yüzden Belli bir mezhebi, dini ya da etnik kimliği zorlayaak yei bir suriye kurulamaz.
-Peki bugünkü gidişata baktığımızda bir Arap-Kürt savaşına doğru giden tehlikeli bir süreç sezinleniyor mu?
Evet öyle bir sezinleme var aslında. Çünkü rejim güçlense ve Kuzeye doğru hamle yapsa Kürtlerle savaşacak. Burada birkaç cepheli savaş var. Nusra’nın PYD’ye saldırmasının altında ciddi bir ideolojik farklılığın getirdiği bir savaş var. Birisi şeriatcı diğeri laik. Tabii ki bu kodları Türkiye'de anlaşıldığı gibi okumamak lazım. Ancak sonuçta Özgür Suriye Ordusunun Kürtlerin de taleplerini içine alan bir deklarasyonla Kütrleri de Suriye muhalefetine katarak birlikte mücadele vermesi konusunda birlikte oturup kendileri karar verecektir. Ama bize tarihi tecrübe şunu gösteriyor: Kürtler Araplarla birlikte Irak’ta olduğu gibi yan yana yaşamayı tercih ederler. Bu da Suriye Kürdistan'ı Yönetimi olabilir.
-Son olarak eklemek istediğiniz bir husus var mı?
Suriye’deki sürecin eskisi gibi olmayacağı kesin. Ne olacağını bilmiyoruz ama devam eden barış süreciyle birlikte Suriye’li Kürtlerle geleceği dostluk, kardeşlik, komşuluk, akrabalık temelinde birlikte kurmanın Türkiye’nin çıkarına olduğunu düşünüyorum. Çünkü barış süreciyle Suriye Kürtlerine yönelik politikanın paralel gitmesi gerekiyor. Türkiye’nin ilk etapta çatışmaların yoğun olmadığı bölgelerdeki güvenli sınır kapılarını insani yardımlara açması ve orada her türlü yardıma izin vermesi acilen gerekiyor. Sonuç itibariyle 200 bin Suriyeliyi misafir eden Türkiye, herhalde oradaki Kürt akrabalarını insani yardımdan yoksun bırakmayacaktır, bırakmamalı da diye düşünüyorum. nasıl Arap kardeşlerimize yardım eli uzatıldıysa, Kürt kardeşlerimize de de aynı insani yaklaşım gösterilmeli. Tarih insani yaklaşımları yazar ve insainyaklaşımlar her türlü ideolojik ve dini ve de mezhebi yaklaşımın ötesindedir. Bu nedenle Suriyeli Kürtlerle Birand önce buluşulmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder