25 Ağustos 2013 Pazar


MISIR’DA YALNIZLARI OYNAMAK

RADİKAL İKİ      25.08.2013

 

Mısır’da darbe sonrası Türkiye’yle Mısır ilişkilerindeki gerginlik en üst düzeyde. Türkiye darbeye karşı ‘ahlaki’ açıdan haklı olarak karşı çıkarken bu ülkeyle köprüleri giderek atıyor.  Darbeye ve cunta yönetimine karşı çıkmaya kimsenin itirazı yok. Öte yandan ilişkilerin kopma noktasına gelmesi Türkiye’nin kendi iddiası ile çeliştiğinin son kanıtlarından biri. Birkaç yıl önceki bu iddianın temelini ‘herkesle ilişki kurabilen’, ‘arabuluculuk’ yapabilen bir ülke olmak oluşturuyordu. Son olarak Mısır darbesiyle birlikte bu iddia da tarihe havale edildi gibi. Diplomatik ilişkilerin kötüleşmesi bir yana Mısır konusunda hükümetin kullandığı ağır retorik ileriye yönelik ilişkilere de darbe vuracak nitelikte.

Birkaç yıl önce sokaklarında gazeteci ya da vatandaş olarak rahatça dolaştığımız ülkelerin sayısı artık giderek azalırken, bu ülkelere Türkiye’den giden biri olmak bizzat hedef haline gelmekle eş anlamlı hale geldi. Mısır’da Türkiyeli gazeteciler gözaltına alınıyor, haber ajanslarının büroları basılıyor. Mısır’a gitmek isteyen gazetecilere akreditasyon verilmiyor. Bunlar cuntanın kendi doğasından kaynaklanan hareket tarzları. Ancak Türkiye’yle ilişkilerde gelinen noktayı da gösteriyor. Oysa her zaman belli kanallarını açık kalması gerekli. Diplomasinin biraz da kamuoyunun gözlerinden uzakta, farklı kanallarla yapıldığını ve ince bir iş olduğunu düşünecek olursa, Ankara son dönemde bunu bizzat açıktan, her adımı kamuoyuna ilan ederek sanki dış politikadaki sıkıntısını içeriye tahvil ederek aşma çabasında. Amiyane tabirle dünyada ‘tribünlere’ ve içerideyse ‘kendi tabanına’ dış politika yapıyor gibi.

 

Dışişleri Bakanlığı Mısır’la hala bir bağ varmış gibi davransa da durum pek öyle görünmüyor. Türkiye’nin Kahire Büyükelçisi uzun bir süre geri dönmeyecek. Mısır üzerinden Türkiye okumalarıysa yararsız görünüyor. Sıkışan dış politikanın içeriye tahvil edilerek konsolide edilmeye çalışılması da doğru değil. Çünkü Türkiye ve Mısır farklı örnekler, farklı dinamikler. Ama pratikte ironik durumlar da yok değil. Cunta yönetimi Kahire’deki meydanlarda toplanmalara izin vermeyeceğini söylüyor, camiye sığınanları gaza boğuyor, camiden çıkanları tutukluyor. ‘Cami’de içki içildi’ gibi dezenformatif haberler yayıyor. Dışişleri Bakanı Davutoğlu “Cumhurbaşkanı Mursi ile görüşmek için gizli diplomasi yürütüyoruz” dese de  karşılıklı sürdürülen ağır retorik savaşı buna izin verecek gibi değil. Bu arada darbeden önce MİT Müsteşarının Mursi ile görüştüğünü de öğrenmiş bulunuyoruz. Bir ülkenin istihbarat biriminin en yetkili isminin diğer ülkenin cumhurbaşkanı ile olan görüşmesi normal olmamakla birlikte bunu iki ülkeni darbe öncesi iyi ilişkilerini yorabiliriz.

MISIR CUNTASI KUYUSUNU KAZIYOR AMA

Mısır’daki cunta insanları öldürüyor; insanlık suçu işliyor. Ancak, Mısır cuntası buna alışkın. Türkiye’de bilinmeyen bir nokta ise Mısır toplumunun neredeyse yarısının bu duruma sessiz kaldığı Yani ülkenin yarısı neredeyse cuntayı destekliyor. Müslüman Kardeşler direniyor ancak cuntanın bundan böyle barışçıl eylemcileri öldürmekten geri durmayacağı açık. Böyle bir cuntaya karşı durmak ama öncelikle insanların katledilmesini önlemek ya da direnişi farklı yöntemlerle devam ettirmek gerekiyor. Bunun yolu ölümleri araçsallaştırmadan, direnişi tüm ülkeye yayarak, cuntayı şaşırtacak, ülkeyi kilitleyecek farklı eylemlerden geçiyor. Eylem yapmanın bin bir çeşidi var.

Çünkü, cunta her türlü yolla darbe karşıtlarını öldürmekten çekinmiyor. Müslüman Kardeşleri farklı bir noktaya çekip gayri meşru hale getirmeye çalışıyor; silaha sarılmaya zorluyor. Bu noktadan sonra Müslüman Kardeşler yönetiminin yeni bir durum değerlendirmesi yaparak bir sonraki sürece hazırlıklı olması gerekiyor. Bu da öldürmeye her zaman hazır olan cuntanın elindeki bu kozu elinden alarak, yeni bir yol bularak gerçekleşir. Zaten Mısır cuntası bu haliyle giderek yalnızlaşacak. Giderek zayıflayacak. Ancak bu dünyadan gelecek tepkiler kadar içerideki güçlerin organize olmasıyla mümkün. Özellikle Hüsnü Mübarek’in serbest bırakılması, cuntayı başlarda ses çıkarmayan ya da cuntanın Mursi karşıtlığını ‘kullandığını’ düşünenler de Müslüman Kardeşler’le birlikte cunta rejimine karşı mücadele başlayacaktır. Çünkü 2.5 yıl önce Mübarek’i devirmek için meydanlara çıkanların bir kısmı Mübarek’in serbest bırakılmasını sessiz kalmayacaktır.

Bu noktada Türkiye’nin işi, cuntayı meşrulaştırmadan farklı kanallardan iletişim kurup arabuluculuk yaparak bölgede azalan şansını arttırmak. Aksi halde Türkiye giderek yalnızlaştırıyor, Mısır’da herhangi bir muhatap bulmakta zorlanıyor. Türkiye’nin ‘dostları’ olan Suudiler, Katar, Emirlikler bile ortada görünmüyor. Türkiye’nin Sünni eksenli hatta ondan da öte İhvan hattında bir dış politika yürüttüğü algısı bölgede yerleşmiş durumda

Türkiye darbeye karşı çıkmak ama Mısır’daki iddiasını sürdürmek, Müslüman Kardeşlerin darbe dönemini en az zararla atlatmasını istiyorsa biran önce haklı çıkışını gerçekçi bir politika ile sürdürmek zorunda.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder