Suriye’de iki hat var, ikisinde de Türkiye yok!
Suriye artık yekpare bir ülke olmayacağı gibi savaşın bundan sonrası da, bu kirli savaşa müdahil ülkeler açısından, başlangıcındaki gibi olmayacak. Suriye’de ilk zamanlar oyun kurucu olma iddiası taşıyan, ‘masadaki paylaşımın dışında kalmayacağını’ açıkça söyleyenlerin pozisyonları da artık değişti. Büyük boy, tecrübeli emperyalistlerin sahaya çıkmasıyla çapı daha küçük olup işi sadece belagatla yürütmeye çalışanlar kenara çekiliyor gibi.
Rusların Suriye hamlesiyle alandaki dengeler tamamen değişti. Türkiye bu değişen dengelere göre politika uygulamakta zorluk çekmeye başladı. Artık durum da dengeler de farklı.
Üstelik Moskova’daki Putin-Esad buluşmasıyle işler başka bir noktaya geldi. Suriye konusunda ABD ile Rusya’nın anlaştığı daha net görülüyor artık. Tabii ki hala devrede gibi göründüğünü söyleyen ama öyle olmayan ülkeler de var. Öyle ne olduğu belli olmayan kavramlarla kafa karıştırmaya da gerek yok. Durum net: Suriye’de hiçbir şey eskisi gibi değil. Kabul edelim bunu artık.
Şam-Halep hattı
Suriye’de şimdilerde iki hat var.
Birincisi Şam-Halep hattı. Rusların havadan, rejim ordusu, Hizbullah ve İran askerlerinin karadan ilerlediği batı hattı bu.
Amaç Suriye’deki ana damarı elde tutmak; muhtemel bir bölünme durumunda Alevi, Hristiyan, Sünni ve Dürzilerin yer alacağı bir coğrafya. Kısa vadede Esad, uzun vadede rejimin kirlenmemiş unsurlarının da bulunduğu bir bölgede kurulması muhtemel bir bölge, belki de ülke.
Ruslar şimdi İran ve Hizbullah’la bu bölgeyi tahkim ediyor. Ruslar bu‘vade’yi Esad’la geçirip bir süre sonra Esad’dan vazgeçebilir. Gelen bilgiler, Suriye’deki diğer ülkelerin bu konuda belli bir noktaya kadar ikna edildiği yönünde. Zaten bir süredir Türkiye dahil, Esadlı geçiş konusunda isteksiz de olsa, ‘Evet’ diyenler olduğu biliniliyor. Çünkü, yine, Türkiye dahil bazı ülkeler biliyor ki Suriye’de satrançtaki pat durumuna benzer bir hava hakim; kimse fazlasını gerçekleştiremiyor.
Ruslar sadece Şam-Halep hattında değil, Suriye’nin geleceğinde en belirleyici ülkelerden biri. Bu tescil edilmiş durumda. Bu hattın Türkiye’ye maliyeti ise o bölgede gücünün azalması ve daha çok mülteci anlamına gelecek.
Kobani-Rakka hattı
İkinci hat ise Kobani-Rakka hattı.
Kuzey-güney hattı da denebilir buna. Kuzeyde Suriyeli Kürtlerle birlikte güneye doğru IŞİD’le savaşacak Arap muhaliflerin hattı. Bu hatta da ABD’nin hava desteği eşliğinde YPG ile yeni kurulan Arap muhalif unsurlar savaşacak. Bu hatta Ruslar da destek veriyor. Hedef IŞİD’in kalesi Rakka’yı temizlemek. Muhtemelen Kürtler Rakka’ya girmeyecek. Zaten mevcut bir bölgeleri var.
Geçenlerde ABD uçakları tarafından havadan atılan 50 ton mühimmat da bu harekat öncesindeki hazırlıklar için. Dikkat çeken ise bu hattın da herhangi bir yerinde de Türkiye yok. Türkiye, YPG’in bu silahları Türkiye’ye geçirmemesi ya da Kandil’e yollamaması konusunda ikazda bulunuyor sadece.
4.5 yıl kaybetmek gerekiyor muydu?
Ancak savaşa bu kadar dahil olmuş bir Türkiye’nin bir anda Suriye’den vazgeçmesi düşünülemez. Politikasının eskisi gibi gitmeyeceği, yeni bir politikanın zorunlu olduğu ortada.
Bu noktada, Türkiye’nin kendi içinde çözüm sürecine dönerek içeride kuracağı bir barış iklimiyle birlikte enerjisini yeni Suriye politikasına harcaması en mantıklı seçenek.
Eğer yeni bir ülke kurulacaksa, Türkiye’nin özellikle orta bölge ya da orta hattaki Sünni yapılanmada önemli bir rolü olabilir. Bu rol de ancak, Müslüman, seküler, demokratik, sosyal, mezhep temelli olmayan bir yaklaşımı önceleyen, bir ayağı AB ve NATO’da, bir ayağı Ortadoğu’da, barışı temel alan bir politikayla üstlenilebilir.
Kısa süre öncesine kadar Ortadoğu ülkeleri Türkiye’yi bu özellikleriyle‘örnek ülke’ olarak görüyordu. Yoksa diğerler örneklerden bölgede zaten çok sayıda mevcut; Suudi, Katar, Ürdün, İran vs.
Zaten şimdiden ABD-Rusya’nın kısa Süreli Esad’lı geçiş için anlaştığı ortada. Eh, diğerlerine de kabul etmek düştü bu durumda. Peki, bunun için 4.5 yıl kaybetmek gerekiyor muydu?
Hep söyledik…
Ama görünen o ki, sanki hiçbir şey olmamış, hiç yanlış yapılmamış gibi geriye dönük bir özeleştiri yapılmayacak. Gelinen noktayı kavramsallaştırmak için çaba harcanacak.
Hep söyledik: Ortadoğu’ya girmek kolay da çıkmak zordur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder