"5. yıl önce başlayan süreç sadece Ortadoğu'yu değil Avrupa'yı da etkileyecek"
09/02/2016 07:00
Ortadoğu uzmanı gazeteci Mete Çubukçu, "Arap Baharı" olarak adlandırılan sürecin 5 yıl sonra artık Avrupa'yı da etkilemeye başladığını söyledi. Çubukçu, "Yeni dönemde terör ve güvenlik konuları belirleyici olacak. Mülteci akını ile birlikte Avrupa'da da sağ politikalar giderek artacak" dedi.
RADİKAL – 20 yıldan fazla bir süredir Ortadoğu’yu yakından takip eden Gazeteci Mete Çubukçu, “Arap Baharı” olarak nitelendirilen sürecin artık sadece bölgeyi değil, mülteci akınları ve terörist saldırılar nedeniyle Avrupa’yı da etkileyeceğini söylüyor.
2010 yılının sonunda başlayıp günümüzde etkilerini hâlâ sürdüren Arap ayaklanmalarını yerinde izleyen ve 2012 yılında İletişim Yayınları’ndan çıkan Yıkılsın Bu Düzen (Arap Ayaklanmaları Ve Sonrası) kitabıyla izlenimlerini okurlara aktaran Çubukçu, “Arap Baharı” tanımlamasını reddediyor. Yaşananları bölgenin iç dinamikleri çerçevesinde açıklamak gerektiğine dikkat çeken Çubukçu, 5 yıl sonra bu sürecin nerelere ulaştığını Radikal’e değerlendirdi:
1-5. yılında Arap Baharı nasıl sonuçlandı?
Ayaklanmaların hem genel ve hem her ülkeye özgü sonuçları oldu.
Yola çıkış şiarı; özgürlük, demokrasi, refah toplumu, şeffaf toplum, ifade, örgütlenme özgürlüğü, ekonomik olarak daha eşit paylaşımdı. Bu konuda Tunus’ta görece başarı sağlandı, diğer ülkelerin hemen hepsinde baskılar arttı, darbe oldu, iç savaşlar yaşanıyor. Tunus dahil hepsi ekonomik olarak daha da geriye gitti. Ayaklanmalar, çıkış noktası olarak iç dinamiklerin ve kitlelerin eseriydi. Sonradan işin içine emperyalist, bölgesel alt emperyalist hayal içinde olan güçler girdi.
Ama yine de bu durum Arap ayaklanmalarının bir kitle hareketi olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Hareketler, örgütsel bir yapısı, bir liderliği, bir programı gibi klasik anlamda örgütlenme modeli olmadığı için kolay dağıldı. (Ya da bazılarının iddia ettiği gibi yeni dönemin örgütlenme biçimi buydu.) Mısır’da, Tahrir’de sokağa çıkan farklı insanlar belli noktalarda uzlaşarak beraber yürümeyi amaçlıyorlardı ama İhvan hareketi (kendi içinde de tartıştığı üzere) acele etti. İhvan, tecrübesi olmadığı alanda, hızlı bir şekilde, ayaklanmanın uzlaşma koşullarını kenara iterek; Mısır gibi, askerin çok etkili olduğu, uluslararası anlamda müdahalenin olabileceği bir ülkede kısa sürede birçok şeyi bir arada halletmeye çalıştı. Üstelik ayaklanmada birlikte hareket ettikleri güçlerle de bir noktadan yollarını ayırdı. Cunta hem İhvanı hem de muhalefeti tuzağa düşürdü. Muhalefetin de İhvan karşıtlığı üzerinden orduya verdiği destek de affedilebilir değildi. Her devrim gibi cunta da İhvan karşıtı muhalif kesimi ezmekte gecikmedi. Bugün Mısır cezaevlerinde sadece İhvan üyeleri değil demokratik hak talep eden binlerce kişi yatmakta ve durum eskisine göre daha da kötüye gitmekte.
2- Süreç bundan sonra nasıl gelişir?
5 yılın sonunda Libya, Yemen ve Suriye’de yaşanan iç savaşlar 5 yıl önce beklenen gelişmeler değildi. Ama askeri müdahale ve kışkırtılan iç savaşlar nedeniyle özellikle IŞİD, El Kaide ve cihatçı radikal örgütlerin varlıkları arttı. Buna bağlı olarak terör eylemleri en üst noktaya çıktı. Arap ayaklanmalarının 5. yılındaki en büyük etkisi bölgede kaybolan düzen ve yıkılan devlet yapılarının bıraktığı boşluğu terör örgütlerinin doldurmasıdır.
5. yıl önce başlayan süreç sadece bölgeyi değil Avrupa’yı da etkiledi ve etkileyecek. Yani yeni dönemde terör ve güvenlik konuları belirleyici olacak. Mülteci akını ile birlikte Avrupa’da da sağ politikalar giderek artacak. Bu da ayaklanmaların sadece bölgemizle sınırlı kalmadığını gösteriyor. Mülteciler ve İŞİD terörü sonuçlardan bazıları.
3- Başlangıçtaki görünüm ve algı neydi, sonra nasıl değişti?
Ortadoğu coğrafyası, oryantalist bakış açısı ile tepeden bakılan, önyargılı yaklaşılan, küçümsenen bölge olarak ele alındı yıllarca. Ayaklanmalar bu anlayışı ters yüz etti.
Emperyalist ülkeler, diktatörlerle hareket etmemeye karar vermişti belki ama bölgesel çıkar ve denge adına yine eski ayarlarına döndüler, Mısır’da cuntayı desteklediler, Libya’da askeri müdahalede bulundular, Suriye’nin durum zaten ortada. Kirli bir savaş, neredeyse herkesin elini soktuğu, içinde Suriyelilerin olmadığı bir savaş. Ama, mesela Suudi Arabistan gibi ülkeler de Arap ayaklanmalarını bastırmak için elinden geleni yaparken, Mısır’daki cunta rejimine destek verdi. Çünkü onların sorunu da Müslüman Kardeşler hareketini bastırmaktı. Ama Suriye’de cihatçıları desteklediler, destekliyorlar.
Ayaklanmalar sürecinde belirleyici iki ülke var: Mısır ve Suriye. Ortadoğu'da bu eskiden de böyleydi bugün de aynı. Durum böyle olduğu için Suriye meselesi tüm bölgeyi derinden etkiledi. Suriye’deki baskıcı ve diktatörlük rejimi kabul edilebilir bir durum olmamasına rağmen bu şekilde yıkılmayacağı baştan belliydi. Ortadoğu’yu, tarihi bilmeyenler Suriye’yi ve Suriye’de olabilecekleri tahlil edemediler.
İnsanların büyük umutlarla ayaklanarak, sonucunu çok da düşünmeden harekete geçtikleri bir süreç yaşandı, tıpkı 1848 ayaklanmaları gibi. Tarih böyledir zaten. Sonuç tahmin ettiğiniz gibi çıkmayabilir ama bir yol açılır ve oradan yürünür. Her şeye rağmen bu yürüyüş devam edecektir.
Fotoğraf: Goran Tomasevic/REUTERS
4- Türkiye nasıl etkilendi?
Ayaklanmalar başladığında Türkiye’nin müthiş bir imajı vardı. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Kahire konuşması çok önemliydi ve bölgeye yeni bir açılım getiriyordu. Konuşma aslında Arap ayaklanmalarının ruhunu yansıtan bir konuşmaydı. O konuşmanın ardından ABD, Türkiye’nin bölgede önemli bir rol oynayacağının altını çizdi. Fakat bu kısa sürdü. Bu Türkiye’nin rol model olma özelliğini de öne çıkarıyordu. Bu rol modellik; demokratik, seküler, bir ayağı Avrupa Birliği’nde, NATO’da, bir ayağı Ortadoğu’da Müslüman çoğunluğun oluşturduğu bir ülkeydi. Ama sanırım bu rol modellik yanlış anlaşıldı. Aradan gecen beş yılda benim o dönem çok rahatlıkla gazetecilik yaptığım yerlerin bazılarına gidemiyoruz; gitsek de neyle karşılaşacağımızı bilmiyoruz. Arap ayaklanmalarının başlangıcındaki "yıldız ülke" imajı şimdi farklı bir yerde. Demek bir yanlışlık var.
5- Tüm bu sürecin sonunda Türkiye'nin payına düşenleri bir muhasebe eder misiniz?
Ortadoğu çok kadim bir coğrafya ve tecrübe gerektirir. Ortadoğu’da sadece din üzerinden yürüyemezsiniz, sadece mezhep üzerinden sadece örgütler ve partiler üzerinden, sadece sekülerizm üzerinden yürüyemezsiniz, bunların hepsinin karışımı olması lazım. Bunlardan birini çıkardığınız zaman eksik olur, nitekim de bu oldu. Ayıca bölge hala geçmişte rol oynayan emperyal güçlerin çok kolay vazgeçebilecekleri bir yer değil. Bölgede Suudi Arabistan gibi demokratik düzenlerin karşıtları (Mısır da Müslüman Kardeşler'in devrilmesini nasıl desteklediklerini hatırlayalım) Mısır gibi askeri düzenler oldukça bölgede demokratik güçlerin harekete geçmesi zaman alacaktır. Üstelik, radikal İslami örgütler yeni bir evreye girmiştir bölgede.
Türkiye, bölgenin güçlü bir ülkesi olarak kendine has özellikleriyle (ama kesinlikle mezhep üzerinden değil) yürümesi gerekir.
6- Bir beyaz sayfa açmak mümkün olsaydı, Türkiye nasıl bir politika izlemeliydi?
Arap ayaklanmalarında o düzenleri bir şekilde yıkmak için yola çıkıldı. Fakat böyle mi olması lazımdı? Libya için bir gelecek var mı? Esad rejimi zalim, devrilmesi gerekiyordu ama böyle mi? Belki de tarihin bu noktasının böyle sert olması gerekiyor. Fakat bölge değişiyor ve en önemlisi Hristiyan nüfus gittikçe azalıyor. Sürgün baskı ve öldürme harekâtlarıyla azalan Hristiyanların olmadığı bir Ortadoğu, eski bir Ortadoğu olmayacaktır. Mezhepçilik kışkırtılıyor. Etnik yapılar öne çıkmaya çalışıyor.
Türkiye Batı aleminin bir üyesi, yüzünü Batı'ya çevirmiş ve geleceğinde belirleyici olacak bir coğrafyada AB ve NATO içinde bir ülke. Ortadoğu'nun önemli bir gücü yani bir ayağı Avrupa'da diğeri Ortadoğu'da. demokratik, seküler müslüman bir ülke. Sert değil yumuşak gücüyle bölgede takdir toplayan ve örnek gösterilen bir ülke. Tarihiyle bölgeye yakın, tarihi ile bölgeyi yaşamış bir ülke. Kimse bölgede bir kurtarıcı beklemiyor. Kendi güçleri ile geleceklerini belirlemek istiyor. İşte tüm bunlar Türkiye'yi hala öne çıkaran özellikler. Suriye, Mısır, Tunus'da birçok kişi için Türkiye bu yüzden özgün bir ülke. Yani Türkiye'yi işte bu iki coğrafya sentezi örnek hale getiriyor. Diğerlerinden zaten bol miktarda mevcut bölgede.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder